İklim Adaleti Koalisyonu ve birçok çevre ve emek örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu “Toprağımızı Vermeyeceğiz İstanbul Kampanya Grubu”, Kadıköy İskele’de Atatürk Anıtı önünde 23 Haziran 2025 Pazartesi günü bir basın açıklaması yaptı. Veteriner Halk Sağlığı Derneği (VHSD) olarak bu açıklamaya katılım sağladık.
Basın açıklamasını okuyan İklim Adaleti Koalisyonu Temsilcisi Aslı Kahramaneren, 13 Haziran’da Meclis’e sunulan ve 19 Haziran’da komisyondan geçen torba yasanın doğayı, tarım alanlarını, zeytinlikleri, meraları ve su varlıklarını sermaye yatırımlarına açtığını belirterek, “Sermayenin işgal yasasına da, sermayenin iklim kanununa da geçit vermeyeceğiz” dedi.
AKP-MHP iktidarının yasa yapma süreçlerini “hiçbir yasama geleneğine uymayan baskın yöntemlerle” yönettiğini ifade eden Kahramaneren, Meclis komisyon toplantılarına köylülerin, ekoloji örgütlerinin ve baro temsilcilerinin alınmadığını; yasa teklifinin hiçbir öneri dikkate alınmaksızın komisyondan geçirildiğini söyledi.
Basın açıklamasında, torba yasa teklifinin içeriğiyle ilgili şu eleştiriler sıralandı:
– ÇED süreçlerinin etkisiz hale getirilmesi,
– Ormanların ve koruma alanlarının maden ve enerji yatırımlarına açılması,
– Zeytinliklerin kamulaştırılarak linyit madenciliğine tahsis edilmesi,
– Meraların enerji şirketlerine devredilmesi,
– Acele kamulaştırma ile özel mülkiyet hakkının ihlali,
– Enerji Bakanlığı’na imar yetkisi verilmesi.
Yasa teklifinin yalnızca yerli sermayeye değil, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin gibi ülkelerle yapılan enerji anlaşmaları çerçevesinde yabancı şirketlere verilen taahhütlerin yerine getirilmesi amacıyla hazırlandığı vurgulandı.
Kampanya grubu, torba yasa gibi İklim Kanunu teklifinin de halkın ve doğanın yararına değil, sermayenin ihtiyaçlarına göre hazırlandığını belirterek, “İklim acil durumuna çözüm üretmeyen, sermayenin sorumluluğunu gizleyen bu yasa da geri çekilmelidir” çağrısı yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2/3159 Esas Numaralı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, yalnızca çevresel ve hukuki kaygılar açısından değil; hayvan sağlığı, gıda güvenliği ve halk sağlığı açısından da ciddi ve geri dönülmez riskler içermektedir.
Yasa teklifiyle birlikte ormanlar, milli parklar, sulak alanlar, sit alanları, zeytinlikler ve meralar enerji ve madencilik yatırımlarına açılmakta, bu alanların koruma statüleri fiilen ortadan kaldırılmaktadır. Bu durum yalnızca ekolojik dengenin değil, hayvancılıkla geçinen kırsal nüfusun geleceğinin ve hayvan sağlığının da yok sayıldığını göstermektedir.
Yaban hayatı ve otlatma alanlarının yok edilmesi, hem hayvanların beslenme ve yaşam koşullarını bozacak, hem de zoonotik hastalıkların yayılmasını kolaylaştıracaktır. Bilimsel veriler, bulaşıcı hastalıkların büyük çoğunluğunun hayvanlardan insanlara geçtiğini göstermektedir. Bu bağlamda, yasa teklifi “Tek Sağlık” yaklaşımına doğrudan aykırıdır.
Teklifte, çevresel etki değerlendirme (ÇED) süreçlerinin şirketler lehine hızlandırılması, hatta baypas edilmesi öngörülmektedir. Bu durum, çevresel ve epidemiyolojik risklerin bilimsel temelde değerlendirilmesini engelleyecek, kamusal denetimi tamamen ortadan kaldıracaktır.
Kanun teklifiyle zeytinlikler kamulaştırılmakta, meralar şirketlere devredilmekte, bu alanlarda üretim yapan köylülerin yaşam hakları gasp edilmektedir. Zeytinliklerin ve meraların kaybı, hayvanların beslenme alanlarını daraltarak sağlık ve verim sorunlarına yol açacak, kırsal hayvancılığın sonunu getirecektir.
Ayrıca bu durum, yerel ve sağlıklı gıda üretiminin önünü keserek, ülkemizin gıda güvenliğini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Meraların kaybı, yem temininde dışa bağımlılığı artıracak, zeytinliklerin yok edilmesi ise hem sofralık hem de hayvansal üretim için önemli olan yem ve ara ürün kaynaklarını ortadan kaldıracaktır. Gıda zincirinde bu denli temel alanların kaybı, hem fiyat artışlarına hem de sağlık riski taşıyan, düşük kaliteli ürünlerin piyasaya hakim olmasına neden olacaktır.
Gıda güvenliği yalnızca raflarda ürün bulunması değil, bu ürünlerin sağlıklı, güvenilir ve ulaşılabilir olmasıdır. Doğal üretim alanlarının enerji ve madencilik yatırımları uğruna feda edilmesi; hem hayvan kaynaklı gıdalarda hastalık riskini artıracak hem de toplum sağlığını uzun vadede tehdit edecektir.
İnsan, hayvan ve çevre sağlığını bir bütün olarak gören Tek Sağlık yaklaşımı, hem Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerinde hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde açıkça yer almaktadır. Bu yasa teklifi, doğal yaşam alanlarını, üreticilerin geleceğini, gıda güvenliğini ve halk sağlığını tehlikeye atan bir düzenleme niteliğindedir.
Bu yasa teklifi derhal geri çekilmelidir. Bilim insanları, veteriner hekimler, çevre ve halk sağlığı uzmanları sürece dahil edilmelidir. Ekosistemlerin, hayvan refahının ve kırsal üretimin korunması için Tek Sağlık yaklaşımı gözetilmelidir. Gıda güvenliği; sağlıklı üretim ortamları, erişilebilir doğal kaynaklar ve kamu yararı ilkesi temelinde korunmalıdır.
