Prof. Dr. Bayram Ali YUKARI
(Temmuz 2008)
TÜRKİYE’DE BULUNAN KENE TÜRLERİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ
Türkiye iklimi, yüzey şekli ve bitki örtüsü bakımından paraziter hastalık etkenleri için uygun bir ülke konumundadır. Bunun sonucu olarak da ülkemizde endo ve ektoparazit özelliği gösteren çok sayıda parazit türü bulunmaktadır. Bunlar arasında konak seçiciliği sıkı olmayan (birçok evcil ve yabani hayvanla birlikte insanlardan da kan emebilen), geçici – zorunlu ektoparazit olan ve aynı zamanda çok sayıda hastalıkta vektör olan keneler önemli bir yer tutmaktadır.
Günümüzde özellikle zoonoz hastalık etkenleri, kontrol edilemeyen hayvan hareketleri ile bir bölgeden diğer bir bölgeye kolaylıkla nakledilebilmektedir. Böylece önceleri lokal kabul edilen bazı hastalıklar artık bu özelliklerini kaybetmiş görülmektedir. Çeşitli kene türlerinin vektör olduğu, evcil hayvanlarda babesiosis ve theileriosis ile insanlarda patojen olan Lyme borreliosis ve KKKA bu hastalıklar arasında ilk sırada yer almaktadır.
Mera ve mesken kenelerinin yaygın olduğu Türkiye’de bugüne kadar tespit edilen kene türleri, Ixodidae (7) ve Argasidae (3) ailelerine bağlı 10 soyda bulunmaktadır.
Aile: Ixodidae
Soy: Ixodes
Tür: I.ricinus
I.laguri
I.frontalis
I.hexagonus
I.vespertilionis
Soy: Boophilus
Tür: Boo. annulatus
Boo.kohlsi
Soy:Dermacentor
Tür: D. marginatus
D.niveus
Soy:Haemaphysalis
Tür: Hae. parva
Hae.sulcata
Hae. punctata
Hae.inermis
Hae.concinna
Hae.numidiana
Soy: Rhipicephalus
Tür: R.bursa
R.turanicus
R.sanguineus
Soy: Hyalomma
Tür: H. detritum
H.a.anatolicum
H.a.excavatum
H.marginatum
H.dromedarii
H.aegyptium
Soy: Amblyomma
Tür: A.variegatum
Aile: Argasidae
Soy: Ornithodoros
Tür: O.lahorensis
O.tholozani
O.coniceps
Soy: Otobius
Tür: O.megnini
Soy: Argas
Tür: A.percicus
A.reflexus
A.vespertilionis
Az rastlanan türler;
Ixodes hexagonus (Trakya’da tilki ve tavşanda, Merdivenci, 1965)
Ixodes laguri (İzmit’te tarla faresi ve sincap’ta, Arthur, 1957; Trakya ve İç Anadolu’da tarla faresi ve sincap’ta, Merdivenci, 1969)
Ixodes frontalis (Trakya’da orman çulluğu’nda, Merdivenci, 1969)
Ixodes vespertilionis (Akdeniz, Ege ve Marmara böl. yarasalarda, Merdivenci, 1969)
Boophilus kohlsi (Gaziantep ve Şanlıurfa’da koyun ve keçilerde, Merdivenci, 1969; en son Mardin’de keçilerde; 1993 Güler ve ark.)
Hyalomma dromedarii (Urfa’da develerde, 1954 Kurtpınar)
Haemaphysalis numidiana (Bilecik’te koyunlarda, Aydın, 2000)
Haemaphysalis concinna (Çorum, Sinop, Ordu; Kurtpınar, 1954)
Amblyomma variegatum ( Hatay ilinde bir atta, Mimioğlu-Yarar, 1961)
Ornithodoros tholozani (Iğdır’da duvarda, 1969, Merdivenci)
Ornithodoros coniceps (İstanbul’da güvercinlerde, 1969, Merdivenci)
Otobius megnini (Nymphleri Malatya’da sığırlarda, Özer ve Aydın, 1996)
Argas vespertilionis ( Marmara ve Ege bölgelerinde yarasalarda, Merdivenci, 1969)
Argas reflexus (Ankara ve İstanbul’da güvercinlerde, Merdivenci, 1969)
Sıklıkla rastlanan türler;
Ixodes ricinus (İç ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoktur)
Dermacentor niveus (Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoktur)
Haemaphysalis inermis (Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoktur)
Türkiye’de yaygın türler;
Hyalomma anatolicum anatolicum
H.a. excavatum
H.detritum
H.marginatum (H.marginatum marginatum, H.m.turanicum, H.m.rufipes)
Hyalomma aegyptium (evcil hayvanlarda yaygın değil)
Haemaphysalis parva
Hae. punctata
Hae.sulcata
Rhipicephalus bursa
R.turanicus
R.sanguineus
Dermacentor marginatus
Boophilus annulatus
Ornithodoros lahorensis
Argas percicus
Türkiye’de keneler üzerine (doğrudan ve dolaylı) en çok çalışma İç Anadolu (15) ve Doğu Anadolu (14) bölgelerinde yapılmış, bunu Karadeniz (6) ve Marmara (5) bölgeleri izlemiştir. En az araştırma Ege (2) bölgesinde yapılmış, bunu Güneydoğu Anadolu (3) ve Akdeniz (3) bölgelerimiz takip etmiştir.
Türkiye’de kenelerle ilgili çalışmalar sığır, koyun ve keçiler üzerinde yürütülmüş ve bu hayvanlarda mevsimlere ve konak hayvan türüne göre; % 6- 62.6 arasında değişen oranlarda enfestasyon saptanmıştır. Sığır, koyun ve keçiler yanında; manda, karaca, at, eşek, deve, köpek, kedi, tilki, tavşan, fare, tavuk, kaz, ördek, hindi, güvercin, serçe, yarasa, kaplumbağa ve kirpilerde de çeşitli kene türleri bulunmuştur.
Keneler mevsimsel aktivitelere göre değerlendirildiğinde; Hyalomma türleri ve Ixodes ricinus ilkbahar ve yaz aylarında enfestasyon oluştururken, bu türlere sonbahar aylarında da rastlanmakta, özellikle erkekleri kış aylarında dahi hayvanlar üzerinde bulunabilmektedir. Rhipicephalus türleri ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında, Boophilus annulatus ise en çok ilkbaharda olmak üzere neredeyse bütün yıl boyunca hayvanlar üzerinde görülebilmektedir. Dermacentor marginatus’a özellikle sığırlarda sonbahar aylarında yoğun olarak rastlanırken, Haemaphysalis türleri ile Ornithodoros lahorensis’in koyun ve keçilerde sonbaharda az, kış aylarında ise yoğun enfestasyon oluşturduğu görülmektedir.
Keneler konakları üzerinde bulunmadıkları ve aktif olmadıkları dönemleri ise toprakta, barınak ve meskenlerin çatlak ve yarıklarında aç veya tam doymuş (erkekler hariç) halde geçirmektedirler. Yarı doymuş olanlar kısa ömürlü olmaktadır.
Kenelerle ilgili kısa notlar
- Bir bölgede bulunan kene türleri, bunların mevsimsel aktiviteleri ve önemli hastalık etkenlerinin vektörü olan kene türlerinin bu bölgede bulunup bulunmaması gibi faktörler, kene ve kenelerle nakledilen hastalıklarla mücadeleyi doğrudan etkilemektedir.
- Her ne kadar ülkemizdeki kene türleri bilinse de, bu türlerle ve naklettikleri hastalıklarla ilgili epidemiyolojik veriler ne yazık ki henüz yeterli düzeyde bulunmamaktadır.
- Türkiye’de (10 soyda) 32 kene türü bulunmakla birlikte, bunlardan ancak 15 türü (7 soyda) yaygındır ve bu türler her coğrafik bölgemizde mevcuttur.
- Sert kenelerin geçici-zorunlu ektoparazit özellikleri, gelişme dönemleriyle ilgilidir. Yani kene bir konaktan kan emmeye başlamışsa ve örneğin 2 konaklı ise, doymuş nymph olmadan konağı terk etmemekte ve bir başka konağa geçerek kan emmemektedir.
- Vektör kenelerin genel olarak, kan emmeye başladıktan sonraki ilk 12- 24 saatten sonra taşıdıkları hastalık etkenini kan emdikleri konağa verdikleri bilinmektedir.
- Ülkemizde sert keneler evcil hayvanlarda genellikle Nisan-Eylül ayları arasında yoğun enfestasyon ve dolayısıyla risk oluşturmakta ancak Mart, Ekim ve Kasım aylarında da keneye rastlanmaktadır.
- Konak tercihi sıkı olmayan keneler memeli, kanatlı ve kemirici hayvanlardan kan emerken, hayvan barınakları ve çayırlık alanlarda da bulunmaktadır. Bu alanlar insanlar için de risk oluşturmaktadır.
- Otlatmak amaçlı meraya çıkarılan evcil hayvanlar ile evde beslenen ve zaman zaman (toprak ve çayırla temas ettirilecek şekilde) dışarı çıkarılan köpek ve kedilerin beraberinde keneleri de getirebileceği unutulmamalıdır.
- Kene insan veya herhangi bir hayvanın derisine kan emmek üzere yapıştığında uzaklaştırmak için; yeni tutunmuş olup olmadığı ve hangi gelişme döneminde (larva, nymph veya ergin) olduğu önem taşımaktadır.
- Özellikle kan emmek üzere insana tutunmuş bir kenenin ağız organelleri deriye tamamen dalmış hatta kenenin bir kısmı da deriye gömülmüşse (larva) bu kene kan emmeye başladıktan sonra üzerinden en az 2- 3 gün geçmiştir ki, vektörlük görevi de hemen hemen tamamlanmış durumdadır.
- Maalesef günümüzde hiçbir yöntem topyekün kene mücadelesi için yeterli olmamaktadır.
- Kenelerle ilgili en geçerli mücadele, konak hayvanlar üzerinde ve barınaklarda yapılan mekanik ve kimyasal mücadeledir.
- Merada kimyasal yöntemlerle yapılan kene mücadelesi ise etkili olmayıp, bu uygulama çoğunlukla ve sadece çevre kirliliğine yol açmaktadır.
TÜRKİYE’DE KENELER VE KKKA HASTALIĞI KONUSUNDA YAPILAN YANLIŞLAR
- Tokat yöresinde KKKA hastalığı ilk çıktığında sporadik vaka olarak değerlendirilmiş ve yayılabileceği düşünülmemiş görülmektedir. Daha sonra vakaların artması ile Tarım Bakanlığına sorumluluk yüklenerek geleneksel yöntemlerle (mevcut sistem içerisinde kenelere karşı çevre ilaçlaması yapılması v.s.) sorunun çözülmesi beklenmiş, ancak hastalığın daha da yayılmasından sonra inisiyatif Sağlık Bakanlığı’na bırakılmıştır.
- KKKA hastalığı konusunda, Kuş Gribi’nde olduğu gibi, önceden standardize edilmiş ve en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, müdahale edici ve önleyici bir “Acil Eylem Planı” olmadığı için çalışmalar deneme- yanılma yöntemine dayandırılmıştır.
- İlkbahardan itibaren kenelerin yaygın bulunduğu yayla, orman ve doğal park gibi geniş alanlara, kene mücadelesi’ne yönelik, yoğun ilaçlamalar yapıldığı görülmüştür. Bu uygulamanın doğal dengeyi daha da bozacağı ve yeni sorunlara yol açacağı hiç düşünülmemiş, aradan 5- 6 yıl geçtikten sonra geniş alanların ilaçlanmasının doğru olmadığının farkına varılmıştır. Bu sefer de toplumsal talep olarak ortaya çıkan ilaçlama beklentisi’ne karşı konulamamıştır.
- Halkı bire bir aydınlatacak olan veteriner hekim ve tabipler, hizmet içi eğitimle bilgilendirilmediği için, KKKA hastalığı konusunda adeta kendi kendilerine öğrenmeye terkedilmişlerdir. Bunun sonucunda da kırsalda halkı bilinçlendirecek düzeyde bilgi birikimi yeterli eleman olmadığı için halkımız yeterince ve doğru şekilde aydınlatılamamıştır.
- Hastalığın görülmesinden ve yayılma eğiliminin ortaya çıkmasından sonra Tarım veya Sağlık bakanlıklarınca Türkiye’deki tüm Veteriner Fakültelerine resmi yazı yazılarak kolayca tespit edilebilecek Virolog ve Entomologlarla bir yol haritası belirlenmesi yoluna gidilmemiş, maalesef bazı bürokrat ve şahsi tavsiyelerle bilim kurulları oluşturulması yolu tercih edilmiştir.
- Bu şekilde adeta el yordamıyla, bulunan, çoğunlukla sanal yöntemlere meraklı, bazıları akademik yükselme kaygısı çeken ve bu nedenle de dış kaynağa ve uluslar arası yayına ihtiyacı olan, bazıları doktora yaptığı anabilim dalı ve kendi meslektaşları arasında sorunlu, mevcut durumu kurum değiştirmek için kullanabileceğini sanan, deneyimsiz, gördüğü her yabancı literatüre tapacak kadar bağımlı ancak iddia sahibi, ağzı iyi laf yapan genç akademisyenlerin de yer aldığı, danışma görevi yüklenen Bilimsel kurullarla arka arkaya hatalar yapılmış ve yürütme erki (Tarım ve Sağlık Bakanlıkları) doğru yönlendirilmemiştir.
- İlk yanlışlık insana yapışan kenelerin sağlık kuruluşu dışında asla çıkarılmaması gerektiği yönünde yapılan yoğun propagandadır. Bu durum vakaların gecikmesine neden olurken, hizmet içi eğitimden geçirilmemiş, keneyi tanımayan, morfolojisini ve biyolojisini bilmeyen, hiç kene görmemiş tabip ve sağlık personelini güç durumda bırakmıştır. Bunun sonucunda pire ısırığını kene ısırığı diye değerlendiren, tahtakurusunu kene teşhisi için laboratuara gönderen, et benini kene diye koparan hatta kene çıkarmak için operasyon yapan hekimler dahi olmuştur.
- Yine ilgili bakanlıklarımızın bilimsel kurullarında da yer alan bazı akademisyenlerce kamuoyuna eksik ve yanlış bilgiler de verilmiş, tespit edilen vektör kenenin ve KKKA hastalığının 800 rakımın altında olamayacağı ve bu kene türünün buralarda yaşayamayacağı ve Türkiye’de sadece bir türün dışında vektör kene olmadığı yönünde fal bakmaya dayalı açıklamalar yapılmıştır (Hyalomma soyuna bağlı keneler, kıyı bölgelerimizde yoğun olarak bulunan kültür ırkı sığırlarda yüksek oranda ölümcül seyreden, tropikal theileriosis de vektördür ve bu özellik veteriner fakültelerinin IV. sınıfında okuyan öğrenciler tarafından dahi bilinmektedir). Bu açıklamalardan sonra kıyı bölgelerimizde görülen vakalar konusunda hiçbir açıklama yapılamamış, bu durum iddia sahibi kişilerin kendi aralarında yaptıkları görüşmelerde tesadüfi olarak değerlendirilmiş ve hastalığın yayılma eğilimi kabul edilmiş olmakla birlikte, bunun sebepleri konusunda kamuoyuna doyurucu bilgi verilememiştir.
- Yine bilimsel danışma kurullarında yer alan ve medyatik bazı akademisyenler ekranlara çıktıklarında uzmanı olmadıkları konularda da açıklamalarda bulunmuşlardır. Konuşmalarında KKKA hastalığında vektörün H.marginatum marginatum olduğu üzerine basa basa vurgulanırken, arkasından kenelerin 5°C’ den sonra aktifleştikleri gibi yanlış bilgiler de verilmiş, Hyalomma türlerinin 16 °C’in altında inaktif olduğunu bilemedikleri için, kene üzerine çalışanlar karşısında gülünç duruma düşerlerken, kamuoyu da yanıltılmıştır.
- Yine bu kişiler tarafından sürekli ergin kenelerden bahsedilerek kamuoyunda yanlış bir imaj oluşturulmuş, kenelerin larva ve nimf gibi gelişme aşamalarının da olduğu ve bunların çıplak gözle çok zor görüldüğü, transovaryal nakil nedeniyle bu formların da en az erginler kadar önem taşıdığı maalesef göz ardı edilmiştir.
- Günümüzde keneden korunmak için kişisel önlemlerin en önemli tedbir olduğu vurgulanmakla birlikte, halka kenenin ne olduğu, neyden, nasıl görünen bir haşereden kendisini koruması gerektiğini anlatılamamış, halk korunma önlemlerini iyi- kötü öğrenirken neyden korunacağını bilemez duruma düşürülmüştür.
- Yetkililerce KKKA hastalığının büyük oranda yaban hayatına bağlı olduğu kabul görmüş olmakla birlikte, yaban hayatına ve yaban hayatının dengede tutulmasına yönelik hiçbir önlem alınmamıştır.
- Yine hastalığın yaygın görüldüğü bölgeden virüs ve enfekte kene çıkışını engellemek üzere, hayvan hareketlerinin önlenmesi ve sıkı kontrolü konusunda ilave önlem alınmasına gerek görülmemiş, hastalığın yayılmasında kontrolsüz hayvan hareketlerinin rol oynayabileceği göz ardı edilmiştir.
- Orta ve uzun vadeli planlama yapılmamış, hastalık görülmeyen bölgeler için hiçbir eğitim, uygulama, çalışma ve bilimsel araştırma ön görülmemiştir.
- Çoğunlukla vakaların ardından gidilmiş, sadece hastalık çıkan yerleşim merkezine yönelik bazı önlem ve birbirinden kopuk araştırmalar yapıldığı görülmüştür. Hastalık çıkan yörelerde büyük çoğunluğu hayvanlar üzerinden toplanan kenelerin incelenmesine dayalı ve evcil hayvanların virüs taşıyıp taşımadıkları üzerinde yapılan sınırlı çalışmalarla kamuoyunda yoğun araştırmalar yapıldığı izlenimi yaratılmış, ancak kamuoyu beklentinin gittikçe yükseldiği fark edilememiştir.
- Yine sınırlı sayıda hayvan üzerinden ve sağlık kuruluşlarına müracaatta insanlardan toplanan kenelere göre KKKA hastalığında (vektör kene açısından) bir risk haritası oluşturulduğu kamuoyuna ilan edilmiş, az sayıda materyal ile ve her coğrafi bölgemizde yeterli araştırma yapılmadan oluşturulan bu haritanın hiçbir anlamı olmadığı bilinmekle birlikte kamuoyuna durum farklı anlatılmıştır.
- Son günlerde topluma moral olsun diye, kısa sürede hayvan ve insanlarda KKKA hastalığına karşı koruyucu aşı geliştirileceği bilgisi pompalanmaya başlanmıştır. Daha başlangıç aşamasında olduğunu düşündüğüm bu çalışmalardan, insanlar mucize bekler hale getirilmiştir. (Ör: aşısı olan Şap hastalığının 80 yıldan beri neden ortadan kaldırılamadığı veya her yıl salgınlar halinde görüldüğü belki de düşünülmemiştir)
- KKKA hastalığı ve vektörlüğüne yönelik yapılan bilimsel çalışmalar, bugüne kadar bireysel tercihleri öne çıkaran ve gönüllülük esasına dayandırılarak şekillendirilmiş olup, bu konuda destekleyici ve teşvik edici yöntemlerle, öncelikli konulara ağırlık verilmesi ve bu yolla da çalışmaların disipline edilmesi sağlanamamıştır.
- Diğer yandan yürütme erkini daha çok, genç ve yeterli tecrübesi olamayan akademisyenlerin yönlendirmesi nedeniyle, birikimli ve konunun uzmanı olan bir çok öğretim üyesi ya sürece dahil edilmemiş yada gönül almak için ara sıra davet eder gibi yapılmıştır. Şimdiye kadar ülkemizde keneler ve virüsler üzerinde uzman akademisyenlerin bir araya getirilerek ortak akılla hareket edilmesi yoluna gidilmemiştir.
- Özellikle kenelerle ilgili topyekün bir mücadele düşünülmediği ve günü birlik kararlarla KKKA hastalığı krizi yönetilmeye çalışıldığı için birçok kurum çaresiz durumda bırakılmıştır. Ör: Belediyeler (ve muhtarlıklar) halktan gelen yoğun talep nedeniyle, sinek mücadelesinde kullandıkları ilaç ve yöntemlerle kene mücadelesine yönelik çevre ilaçlaması yapmak zorunda bırakılmışlar. Yine panik önleyici olarak yerel yöneticiler “bizim yöremizde taşıyıcı kene ve KKKA hastalığı riski yok” yönünde açıklama yapmak zorunda bırakılmışlar, bu bölgelerde hastalık görüldükten sonra da halk nezdinde inandırıcılıklarını yitirdikleri için güç durumda kalmışlardır.
- Ulusal medya daha çok göze ve kulağa hitap edenlere bırakılmış, konunun bilimsel yönünün göz ardı edilmesine seyirci kalınmıştır. Birçok yerel yönetici şovmenliğe özenen bu akademisyen, veteriner hekim ve tabiplerle KKKA hastalığı konusunda çözüm aramak zorunda bırakılmışlardır.
- Saha ve şehir merkezlerinde kene mücadelesi ilaç firmalarının ticari faaliyet alanlarına dönüştürülmüş, bir yıl öncesine kadar çevre ilaçlamasının zararlı ve doğal dengeyi daha da bozacağını dile getiren öğretim üyelerine kulak verilmemiştir.
- KKKA hastalığı konusunda ilgili ve yetkili bakanlık olan Tarım, Sağlık ve Çevre Bakanlıkları arasında tam ve yeterli işbirliği sağlandığı söylenemez (2002 yılından beri ilk kez 25.06.2008 günü bu 3 bakanlık nihayet bir araya gelebilmiştir) Bireysel katılımlar dışında, Üniversitelerle tüzel kişilik bazında işbirliği yapılmamıştır.
- Kamuoyuna hastalığın çıkış ve yayılma nedenleri tam olarak anlatılamadığı için, halk bu hastalığın önümüzdeki yıllarda daha da yayılabileceği endişesiyle karşı karşıya bırakılmış ve çaresiz duruma düşürülmüş durumdadır.
Sonuç: Bugüne kadar kamuoyunda,
- Kelkit vadisi ve civarındaki iller dışında taşıyıcı kenenin ve dolayısı ile bu hastalığın görülmeyeceği,
- Özellikle çevre ilaçlamasıyla kenelerin kökünün kazınacağı,
- Kene kısırlaştırılması yöntemiyle kene neslinin sonunun geleceği,
- Keklik veya çekirgelerle kenelerin bitirileceği,
- Hayvan ve insanlar için yakın gelecekte koruyucu aşı uygulayarak sorunun ortadan kaldırılacağı,
gibi KKKA hastalığı konusunda maalesef mucizevi beklentiler oluşturulmasından öteye gidilememiştir.
KENE (VE KENE KAYNAKLI HASTALIK) MÜCADELESİ İLE KENELERDEN KORUNMAYA YÖNELİK KURUMSAL VE KİŞİSEL ÖNERİLER
- Devletin (bakanlıkların) yapacağı işler
Kısa vade de;
- Eğitim- Eğitici eğitimi (veteriner hekim ve tıp doktoru eğitimi)ve bu yolla halkın doğru bilgilendirilmesi
- Hayvan hareketlerinin kontrolü (Özellikle KKKA görülen bölgede hayvan hareketlerinin kısıtlanması ve çok sıkı takibi)
- Yaban hayatına yönelik önlemler (Yabani hayvan sayısının kabul edilebilir düzeylerde tutulması (avcılık- avcıların eğitimi), yaban hayatı bulunan yörelere giriş çıkışların kontrolü ve uyarıcı levhalarla halkın uyarılması)
Orta ve uzun vadede görev yapacak;
- Her coğrafik bölgemizde bilimsel çalışma grupları oluşturulması.
- Bu grupların sorumlu olacağı ve koordinasyonu sağlayacak, Üniversitelerin de temsil edileceği bakanlıklar arası bir üst kurul oluşturulması.
- Acilen Tarım Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı bünyesinde donanımlı bir kene laboratuarı ile bir adet KKKA Enstitüsü veya Kene Kaynaklı Hastalıklar Enstitüsü veya bu konularda spesifik çalışacak donanımlı dünya ölçeğinde bir laboratuar kurulması.
( Veteriner fakülteleri bünyesinde yer alan Entomoloji laboratuarlarının desteklenmesi)
- Belediyelerin (ve köy muhtarlıkların) yapacağı işler
- Piknik alanlarının önceden belirlenmesi, yılda bir periyodik kullanıma geçilmesi
- Etrafı sınırlandırılmış piknik ve rekreasyon alanlarında kene bulunup bulunmadığının kontrolüne yönelik, bu alanlara belirli aralıklarla ve belirli sayıda tavşan bırakılması ve hayvanlar kontrol edilerek, buna göre gerekli tedbirlerin alınması.
- Hayvan pazarlarından yerleşim merkezlerine kene bulaşmasının önlenmesi (İlaçlama dahil)
Sınırlı (dar) alanlarda ilaçlama (kene tespit edilen, insanların girip çıktığı sınırlı alanlarda çevre kirliliği oluşturmayacak şekilde sınırlı ilaçlama yapılabilir. Bu amaçla carbaryl ve propoxur etken maddeli ve toz halde uygulanabilen kimyasallar kullanılabilir.
- Gereksiz ve rasgele çevre ilaçlamasından ve bu yolla örümcek gibi doğal kene düşmanı olan haşerelerin öldürülmesinden kaçınılmalıdır.
- Hayvan sahiplerinin yapacağı işler
- Ahırların evimizin bodrumuna ya da arka tarafına yapılmaması ve evden bağımsız olması
- Ahırların bakımlı, duvarlarının sıvalı ve badanalı olması
- Hastalık çıkan bölgeden damızlık veya besi amaçlı hayvan getirilmemesi
- Dışarıdan satın alınan hayvanların ahıra konulmadan önce kene yönünden ilaçlanması
- Otlatma dönüşü başta olmak üzere, hayvanlar üzerinde periyodik kene kontrolü
- Hayvanlar üzerindeki kenelerle veteriner hekimlerce önerilen ve ete- süte geçmeyen ilaçlarla mücadele
- İlaçlamanın öneriler doğrultusunda düzenli aralıklarla yapılması, sabah- akşam ilaç uygulamasından kaçınılması (Ör: sırta dökülen ilaçlarla 20- 25 gün hayvanların kenelerden korunması)
- Hayvanı otlatan, ahıra giren ve hayvanı sağan kişilerin, keneye karşı ilaçlı elbise veya ahır için ayrı olan elbise kullanması.
- Kişisel korunma önlemleri
- Kene riski bulunan bölgelerden uzak durulması veya kontrollü girilmesi
- Bu bölgelerde dinlenme ve uyumanın çok riskli olduğunun bilinmesi
- Açık renk, yeninden ve paçasından içeri kene girişini engelleyebilecek elbise kullanılması.
- En az bir gün önceden kene kovucu ilaç sıkılmış pantolon kullanılması.
- Gün içinde belirli aralıklarla vücutta kene kontrolü yapılmalıdır. Av dönüşü, piknik dönüşü, sağım sonrası, otlatma sonrası, tarla dönüşü elbiseler değiştirilmeli, çıkarılan elbiseler tercihen ahıra yakın yerde bulundurulmalı ve mutlaka kene yönünden kontrol edilmelidir.
- Kenelerin larva gibi çıplak gözle fark edilemeyecek kadar küçük gelişme şekillerinin saçlı deriye tutunma ihtimaline karşı, sık dişli tarakla saçlar taranmalı ve varsa larvalar uzaklaştırılmalıdır.
- Üzerinde kan emen kene bulunması durumunda en kısa sürede ve uygun bir şekilde kenenin çıkarılması (bir eldiven veya pens ile patlatmadan, üzerine kolonya v.s dökmeden, sigara basmadan) ve keneyle birlikte sağlık kuruluşuna intikal.
KENE (VE KENE KAYNAKLI HASTALIKLAR) İLE MÜCADELE KONUSUNDA BAŞLICA ÖNERİLER
- Bilindiği üzere içinde bulunduğumuz mevsim itibarı ile KKKA hastalığı ve bu hastalıkta vektör olan keneler konusunda kamuoyunda panik havası sezilmekte olup, kaygılar giderilememiş görülmektedir.
- Kamuoyuna, çevre ilaçlaması yapılarak kenelerden hemen kurtulacağımız izlenimi verilmesinden kaçınılmalı, uzun yıllar kenelerle birlikte yaşamak zorunda kalabileceğimiz, bu nedenle de keneyle mücadele ve korunma önlemlerinin süreklilik arz etmesi gerektiği ve mücadelede hiçbir önlemin tek başına yeterli olmadığı öncelikle anlatılmalıdır. Yapılan ve yapılacak kene mücadelesinin kene popülasyonu ortadan kaldırmaya yönelik olamayacağı, bunun imkansız olduğu, mücadele yöntemlerinin popülasyonu azaltmaya yönelik olduğu izah edilmeli, bu nedenle kişisel korunma önlemlerinin çok önemli olduğu vurgulanmalıdır.
- Kene ve vektörü olduğu hastalıklar (öncelikle KKKA hastalığı konusunda) ile mücadele konusunda vakit geçirmeden, kısa, orta ve uzun vadeli program oluşturulmalı ve bu program resmi politika haline getirilmelidir.
- Kısa vadede hastalık görülen bölgeye yönelik araştırma, mücadele ve korunma önlemlerine öncelik verilerek çalışma yürütülmelidir (evcil hayvanlar ve bunların barınaklarında kene mücadelesi, hayvan nakilleri öncesi hayvanların keneden ari hale getirilmesine yönelik önlemler gibi).
- Kene enfestasyonuna maruz kalma konusunda, hayvancılıkla uğraşanlar, kasaplar, çiftçilikle geçimini sağlayanlar, kırsal kesimde yaşayanlar, avcılar, kırsalda görev yapmak zorunda olan askeri personel, sağlık personeli ve veteriner hekimler risk grubunda yer almaktadır. Bu nedenle risk grubunda yer alan kişiler kene ve keneden korunma hususlarında eğitimden /hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.
- Bu amaçla, belirli bir program çerçevesinde veteriner hekimler hizmet içi eğitime tabi tutulmalı (Veteriner Fakültelerinin ilgili birimlerinde), bu eğitimi alan veteriner hekimler, eğitici sıfatı ile kırsalda eğitim faaliyetlerinde görevlendirilmelidir.
- KKKA hastalığı konusunda hizmet içi eğitim, Sağlık Bakanlığı yetkililerince kırsalda görev yapacak tıp doktorları için de yapılabilir.
- KKKA hastalığında endemik bölge olan Kelkit vadisi ve civar illere yönelik ayrı bir program oluşturulmalı, bu bölgedeki hayvanlar özel olarak kayıt altına alınmak suretiyle işaretlenmeli, bu bölgeden diğer yörelere damızlık hayvan çıkışına müsaade edilmemeli, sadece kesim amaçlı olarak ve kontrollü bir şekilde (nakil öncesi kene yönünden ete ve süte geçmeyen akarisitlerle ilaçlanmış) hayvan nakline müsaade edilmelidir.
- Yaban hayatı olan ve kene riski bulunan bölgelere piknik amaçlı olarak girilmemesi için uyarıcı levhalar asılmalı, buralara av amacıyla (bu hastalıkta domuz, tavşan ve keklik gibi hayvanlar barındırıcı- taşıyıcı konak) girecek insanların, avcılık kulüpleri aracılığı ile yetkili elemanlarca önceden eğitilmelerine özen gösterilmelidir.
- Yine KKKA hastalığının sık görüldüğü bölge başta olmak üzere piknik alanları (Belediye, muhtarlık v.s.) önceden belirlenerek ilan edilmeli ve yılda bir münavebeli kullanılacak şekilde kontrollü ve alternatifli piknik alanları oluşturulmasına özen gösterilmelidir. Yaban hayatının olmadığı yerlerde oluşturulacak bu piknik alanlarının etrafı tel örgü gibi bir materyal ile çevrilerek sınırlandırılmalı veya etrafında doğal engeller (su gibi) oluşturulmalıdır. Bu alanlara başta sahipsiz kedi ve köpekler olmak üzere, üzerinde kene taşıyabilecek hayvan girişi mutlaka engellenmelidir.
- Piknik ve rekreasyon alanlarına belirli aralıklarla belirli sayıda tavşan bırakılmalı ve 2 gün sonra (3 günü geçmemeli) hayvanlar kene yönünden incelenerek bu alanlarda kene olup olmadığı tespit edilmelidir. Kene bulunması durumunda enfestasyon durumuna göre kenelerin mekanik olarak toplanarak imha edilmesi ya da yoğun enfestasyon durumunda tavşanların ilaçlanması ve alana yeni tavşan (keneyle karşılaşmamış) bırakılması ve tavşanlarda kene bulamayıncaya kadar bu işlemin tekrar edilmesi, insanların yaşam alanlarına kimyasal atılmasını en aza indirecektir.
- Orta vadede yeni laboratuarlar ve Bilimsel araştırma grupları oluşturularak ülke çapında kene ve KKKA hastalığında rezervuar konaklar üzerinde sürdürülebilir çalışmalara başlanmalı, risk alanlarının ortaya çıkarılmasına yönelik, sürdürülebilir epidemiyolojik araştırmalara ağırlık verilmelidir.
- Bilindiği üzere günümüzde Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Tıp Fakültelerinde keneler üzerinde uzman (Doktora yapmış) bir tek eleman bulunmamaktadır. Orta vadede, bu kuruluşlar bünyesinde görev yapan (veya yapacak) personelin uzmanlaşmasına özel önem verilmeli, bu çerçevede kene ve vektörler konusunda doktora yaptırılmasına öncelik verilerek uzman personel açığı en kısa sürede giderilmeli ve icra mercilerinde deneme- yanılma yöntemlerine son verilmelidir.
- Kısa, orta ve uzun vadeli uygulamalarda, uygulayıcı, eğitimci ve bilimsel çalışmalarda liderlik yapmak üzere, her coğrafi bölgemizde Veteriner Fakültelerinin Parazitoloji Anabilim dalının liderliğinde (ilgili bakanlık il müdürlüğü yetkililerinin de görev alabileceği) Araştırma grupları oluşturulmalı, bu gruplara rahat çalışma şartları temin edilerek (araç, yakıt, personel v.s.), bilimsel çalışmalar mülki ve daire amirlerinin insafına bırakılmamalıdır.
- KKKA hastalığı konusunda birden çok sorumlu bakanlık ve kurum söz konusu olduğundan koordinasyonda güçlük çekilmektedir. Bu durum verimliliği azaltırken, yetişmiş insan ve kaynak israfına da yol açmaktadır. Bunun sonucunda da, çoğunlukla kişisel özveri ile yürütülen çalışmalardan, problem çözmeye yönelik saha uygulamalarına bir türlü geçilememektedir
- Bu hastalıkta evcil hayvanlar rezervuar (sorumluluk Tarım Bakanlığı ve Veteriner Virologlarda), bu hayvanlarda beslenen keneler vektör şüpheli (sorumluluk Tarım Bakanlığı ve Veteriner Parazitologlarda), kenenin kan emdiği insan KKKA hastası şüpheli (sorumluluk Sağlık Bakanlığı ve virolog- intaniye uzmanı ile diğer tıp hekimlerinde), yaban hayatını oluşturan birçok hayvan türü (domuz, tavşan, kirpi, keklik v.s) KKKA hastalığında rezervuar konak (sorumluluk Çevre Bakanlığı yetkililerinde) olduğundan, sorumlu ve yetkili bir Üst kurul oluşturulmasında kamu yararı bulunmaktadır.
- Her coğrafi bölgemizde oluşturulacak Araştırma grupları’nın koordinatörlüğünü yapacak; ilgili bakanlık ve rektörlüklerin bilgisi dahilinde ve üst düzey yönetici kadrosundan olmak üzere (Müsteşar Yardımcısı gibi), Sağlık Bakanlığı’ndan 1, Tarım Bakanlığı’ndan 1, Çevre Bakanlığı’ndan 1 üye ile Veteriner Fakülteleri’nden (araştırma gruplarında yer alan öğretim üyeleri arasından, bir yıl süreyle dönüşümlü görev yapacak) 1 Öğretim üyesinden oluşan, 1’i başkan 4 kişilik üst kurul oluşturulmalıdır.
- Araştırma gruplarına her türlü teşvik ve destek sağlanmalı, çalışmalar önceden belirlenen ve Üst kurulca onaylanan program dahilinde koordineli şekilde yürütülmelidir. (ÖR: Nisan/ Eylül arası, kene toplama amaçlı olarak her hafta sahaya çıkmalı, uygun görülmesi halinde farklı hayvan türlerinden KKKA rezervuarı olup olmamasına yönelik araştırma yapılması amacıyla materyal (kan gibi) toplamalıdır. Hayvanlardan toplanan materyalin, KKKA hastalığına yönelik, nasıl, nerede ve hangi laboratuarda değerlendirileceği önceden belirlenmiş olmalıdır).
- Araştırma grupları, yayılma eğilimi gösteren KKKA hastalığı, vektör kene ve bunların epidemiyolojilerinin ortaya çıkarılmasına özel önem vermeli, ancak çalışmalarını uzun yıllar sürdürülebilecek tarzda planlamalıdır.
- Yine orta ve uzun vadeli çalışmalar yapmak üzere, Türkiye’de kene üretimi ve teşhisi ile kenelerle ilgili her türlü bilimsel araştırma yapılmasına imkan sağlayacak (ilaç duyarlılık/ dirençlilik testi, patojenin vektörde sürekliliğine yönelik çalışmalar, vektör belirleme testi v.s) donanımlı bir laboratuar kurulmalıdır. Bu laboratuar veya eklentileri kenelerle bulaşan hastalıklar konusunda çalışma yapılmasına da imkan sağlamalı ya da bu konuda çağdaş teknoloji ile donatılmış ayrı bir laboratuar daha oluşturulmalıdır. Bu laboratuarların personel, araç gereç, ödenek sıkıntısı çekmemesi için önceden planlama yapılmalı, burada görev yapacak personel konusunda hassas ve özenli davranılmalı, bu laboratuar bürokratik teamüllere kurban edilmemelidir.
- Keneler ve KKKA hastalığı üzerinde laboratuar ve saha çalışmaları sürdürülürken, bazısı henüz taslak (projelendirilme) aşamasında, sonuç alınmamış, sahaya uygulama aşamasına gelmemiş veya laboratuar denemeleri sürdürülen bilimsel çalışmalar konusunda kamuoyuna bilgi verilmesinden kaçınılmalıdır. (Çünkü Kuş Gribi için bir yıl içerisinde koruyucu aşı geliştireceklerini iddia eden Öğretim üyeleri, bugün kamuoyu önüne çıkmamakta ve halkta oluşturulan beklenti karşılanamamış görülmektedir). Bir taahhütte bulunulup sonu getirilemediğinde, hem bilim insanlarının hem de kurumlarımızın inandırıcılığı ve saygınlığı ciddi yara almaktadır.
- Uzun vadede bilimsel çalışmalar kesintisiz sürdürülürken, bu araştırmalardan elde edilecek veriler (koruyucu aşı, biyolojik yöntemler v.s.) sahaya uygulama aşamasına gelindiğinde, kamuoyu da bilgilendirilmelidir.
- Son olarak bilgi kirliliğine yol açılmaması için, uzun yıllar birlikte yaşamak zorunda kalacağımız kenelerle (ve kene kaynaklı hastalıklarla) ilgili konularda uzman ve birikimli öğretim üyelerinden (Prof. Dr. Zafer KARAER, Prof. Dr. Nazir DUMANLI, Dr. Erkut TÜZER, Prof. Dr. Bayram Ali YUKARI, Prof. Dr. Levent AYDIN, Doç. Dr. Zati VATANSEVER) öncelikle yararlanılmasında kamu yararı bulunduğunun bilinmesini isterim.
TÜRKİYE’DE KENELER KONUSUNDA HALKI AYDINLATMAYA YÖNELİK YARARLANILABİLECEK BAZI BİLGİLER
Kene nedir?
Keneler daha çok ilkbahar ve yaz aylarında ortaya çıkan, hayvanlara özgü bir dış parazit olup tesadüfen insanlardan da kan emebilen canlılardır. Keneler aynı zamanda açken kan emen doyunca hayvanları terk eden geçici parazitlerdir.
Parazit nedir?
Parazit demek bir canlı (insan, hayvan) üzerinde onun zararına ondan yararlanan (kanını emen veya tüyünü yiyen) gözle görülen (Kene, sinek, pire, bit) veya küçük olduğu için gözle görülmeyen (uyuz, sıtma) vücudun dışında (Kene, bit) veya içinde (abdest bozan şeridi) yaşayan canlılara parazit denir.
Kaç çeşit parazit vardır?
Parazitler, dış parazit (uyuz, bit, kene), iç parazit ( barsak solucanı) veya kan paraziti (sıtma) olabildiği gibi, sürekli parazit (bit, uyuz = insan ve hayvandan hiç ayrılmaz) ya da geçici parazit (sivrisinek ve pire = 3- 5 dakika kan emer ayrılır. Kene= 3- 15 gün kan emer ayrılır) de olabilir. Bazı parazitler sadece insanlarda bulunurken (insan kasık biti), bazıları ise hem insan hem de hayvanlarda bulunarak (kene, pire, sivrisinek) adeta bulduğundan beslenmeye çalışır.
Keneler nasıl parazittir?
Keneler normalde hayvanlardan kan emip beslenen ancak, insanlardan da kan emebilen zorunlu (kan emmezse yaşayamaz, gelişemez ve yumurtlayamaz) geçici (kene doyuncaya kadar kan emer ve kan emdiği canlıdan ayrılır, sürekli insan veya hayvanda bulunmaz) dış parazitlerdir.
Keneler nasıl görünür, nasıl yaşar, ne yer ve nasıl çoğalır?
Keneler yumuşak (tavuk kenesi, koyun kış kenesi) ve sert (mera) keneleri olmak üzere 2 çeşittir. Bizim sığır, koyun ve keçiler üzerinde gördüğümüz keneler sert (mera) kenelerdir. Bunların dışı ya tamamen ya da ön kısımlarında sert bir kabukla (kitin) örtülüdür. Ağız parçaları önde yer alır. Yumuşak keneler ise çoğunlukla kanatlı hayvanlardan geceleri kan emen, vücut örtüsü yumuşak (kitinsiz) ve yassı yapılı türler olup ağız parçaları alt kısımdadır (larvaları hariç) ve üstten görülmez. Ülkemizde daha çok koyunlarda yapağı arasında gezinen ve kan emen, halk arasında yavsı denen yumuşak bir kene türü daha vardır.
Sert keneler açken yassı, kan emip doyduktan sonra yuvarlaklaşmış halde görünür. Vücutları bölümlenmemiş, bir bütün halinde olup kaplumbağayı andırır. Önde ağız parçaları, alt tarafında yanlardan çıkan eklemli, uzun bacakları yer almıştır. Bazı türlerin ağız parçaları uzun bazılarının ki kısadır.
Keneler yumurtlayarak çoğalır ve doymuş dişiler toprağa yumurtlarlar. Yumurtadan sonra bebeklik (6 bacaklı larva), çocukluk (8 bacaklı nymph) ve ergenlik (8 bacaklı erkek, dişi) diyebileceğimiz 3 farklı dönemi vardır.
Biyolojisi (gelişmesi, yaşaması ve çoğalması): Örneğin 3 defa kan emmeye gelen (3 konaklı= larva, nymph ve ergin dönemlerinde kan emmek için hayvan veya insana gelir, doyanlar gömlek değiştirmek üzere, dişi kene ise yumurtlamak için toprağa düşer) dişi bir kene 10- 15 gün kadar kan emip doyunca toprağa düşer ve tezek arası, biriket aralığı ya da bir ot, çalı dibinde ortalama 15- 20 gün boyunca yumurtlar. Bir dişi kene 2.000 ile 12.000 arasında yumurta (ortalama 7000) yumurtlayabilir. Ancak bu yumurtalardan çıkan larvaların en çok yarısı ergin kene haline gelebilir. Dişi kene yumurtladıktan sonra ölür. Yumurtaları oval olup haşhaş tanesini andırır, büyüklüğü metal toplu iğne başı kadardır. Yumurtalardan ortalama 25- 30 günde larva dediğimiz ve toplu iğne başı büyüklüğünde 6 bacaklı yavrular çıkar. Bunlar 3- 5 gün sonra sertleşerek (kitinleşme) kan emecek hayvan arar. Küçük olan bu yavru keneler (larva) kan emmek için daha çok yerden beslenen kuş, fare, kirpi gibi hayvanları tercih eder. Bu küçük kenelere halk arasında kuş kenesi denmektedir. Ancak larvalar insan ve diğer hayvanlara da yapışıp kan emebilir. Kan emerken küçük olduğu için insanlarda adeta deriye dalar gider. Bazen kan emdiği yerin etrafı şiştiği ve kızardığı için gömülür ve zor görülür. İşte bu yavru keneyi (larva) çıkarmak en zorudur. Bu yavru doyunca (3- 5 gün) saçma tanesi kadar olur ve yere düşerek üzerindeki gömleğini (yılanın derisini attığı gibi) atar ve susam tanesi büyüklüğünde 8 bacaklı nymph (yavruların abisi) haline gelir. Bu da kan emmek için hayvan arar. Bulduğunda doyuncaya kadar (5- 7 gün) kan emer, yere düşer ve duvarların çatlak ve yarıkları ile merada toprak çatlaklarında gömleğini atarak 4 çift bacaklı, bir kısmı kavun çekirdeği büyüklüğünde ve üzeri parlak (erkek) hale gelir. Diğer bazıları karpuz çekirdeği büyüklüğünde, sadece ense kısmı parlak, gerisi adeta buruşuk deri gibi görünümlü (dişi) forma dönüşür. Bu ergin keneler de bir hafta içinde sertleşerek (kitinleşme) kan emecek hayvan bulmak üzere ya otlara tırmanır ve yanından geçen hayvan veya insana tutunur ya da yerde yürüyerek sabit duran (oturan- yatan) insan veya hayvana gelir.
İnsanlarda en çok koltuk altı, kasık bölgesi, diz arkası, kulak arkası gibi nemli, ince derili ve kendini gizleyebileceği yerlerden kan emer. Ancak baş ve vücudun diğer kısımlarına da tutunabilir. Ergin dediğimiz bu keneler insan veya hayvandan 10- 15 gün kadar kan emdikten sonra doyar ve dişileri yere düşerek uygun yerde (kerpiç arası, duvar çatlağı, toprak çatlağı, ot arası gibi yerlere) yumurtlar. Yumurtalardan çıkan yavrular (larva) tekrar kan emecek insan veya hayvan arar. Dışı parlak erkekler ise dişisi düştükten sonra 1- 1. 5 ay kadar hayvan üzerinde kalabilir.
Diğer yandan 2 defa kan emmeye gelen (2 konaklı) kene yavru (larva) ve çocukluk (nymph) dönemini hiç ara vermeden aynı hayvanda geçirir ve ortalama 10 gün kadar kan emdikten sonra düşer. Gömlek değiştirince ergin olur ve yeniden kan emmek üzere hayvana gelir. Keneler kan emerken hayvan üzerinde çiftleşir. Burada doyan dişi yumurtlamak için yere düşer ve zeminde yumurtlar. KKKA ve zehirli sıtma hastalıklarında taşıyıcılık (vektörlük) yapan kenelerin birçoğu büyük hayvanlara 2 kez kan emmeye (2 konaklı) gelir.
Bir de bir kez kan emmeye gelen (tek konaklı) keneler vardır. Bu kene yavru halinde (larva) kan emmeye gelir ve yumurtlayacak dişi oluncaya kadar 15- 20 gün kan emer ve yumurtlamak için yere düşer. (Hayvanlarda kan işeme hastalığında aracılık yapan Boophilıus annulatus bir kez kan emmeye gelir)
Görüldüğü gibi en küçük yavru kene (larva) en az 3 gün, en büyük ergin dişi kene ise 15 gün kadar kan emip hayvan üzerinde kalabilmektedir. Bu nedenle hayvanlar üzerinde bir yerden başka bir yere kolaylıkla taşınabilmekte ve diğer bölgelere yayılabilmektedir. Yavru kenelerin kuşları tercih ettiği ve kenelerin erişkin oluncaya kadar 2- 3 farklı hayvanlardan kan emdiği düşünüldüğünde ise, hem kenenin enfekte olma ihtimali hem de enfeksiyonu verme olasılığı artmaktadır. Bir de kenelerin KKKA hastalığında etkeni yumurtalarına ve dolayısıyla gelecek nesillere aktardığı da göz önünde bulundurulduğunda, KKKA hastalığında yayılma daha kolay anlaşılmaktadır.
Türkiye’de çok kene türü var mı?
Türkiye mera ve mesken kenelerinin yaygın görüldüğü ülkeler arasındadır. Bugün dünyada 3 aileye bağlı 20 soyda 800’den fazla kene türü saptanmıştır. Ülkemizde ise bugüne kadar 2 aileye bağlı 10 soyda 32 tür kene bulunmuştur. Ancak bunlardan sadece 15’i yaygın (2’si yumuşak kene) ve her bölgemizde görülmektedir. Diğerleri ise bazı bölgelerde bulunmuş olup yaygın değildir. Hatta bazı türlere bir, bazılarına birkaç defa rastlanmıştır.
Keneler neden bahar ve yaz aylarında görülür?
Kenenin hareket edip yürüyebilmesi, büyüyüp gelişmek üzere kan emmesi, gömlek değiştirmesi ve yumurtlayabilmesi için (soğukkanlı hayvanlarda olduğu gibi Ör: yılanlar) belirli bir sıcaklığa, genel olarak 18 derecenin üzerinde bir sıcaklığa ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle daha çok bahar ve yaz aylarında görülürler. Ancak 12 derecede aktif olan ve kış keneleri dediğimiz keneler de vardır.
KKKA hastalığında vektör (taşıyıcı) olan keneler (Hyalomma türleri) ilkbahar ve yaz aylarında (Nisan/ Eylül arası) kan emerler. Bu kenelerin 5- 12 derecelerde aktif olup kan emdiği veya çoğaldığı yönündeki beyanlar doğru olmayıp, bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Bu kene türlerinin erginlerine ilkbahar aylarında rastlanırken, larva ve nymph dediğimiz yavrularına yaz aylarında rastlanır.
Her kene öldürücü KKKA hastalığında taşıyıcı mıdır?
Birçok kene türü bu hastalık etkenine taşıyıcılık (vektör) yapsa da ülkemizde daha çok sığırlarda bulunan ancak, yavru şekilleri (larva, nymph) tavşan, keklik, yaban domuzu gibi hayvanlarda beslenen Hyalomma marginatum adlı kene türünün bu hastalıkta taşıyıcı olduğu saptanmıştır. Her kene türü bu hastalıkta vektör olmamakla birlikte bu kene türü dışında taşıyıcı (vektör) kene türleri de söz konusu olabilir.
Bu nedenle insanlarımız açısından hangi kene türünün KKKA hastalığında taşıyıcı olduğundan çok, bütün kenelerden korunmaya çalışmak en doğru yoldur.
Kışın kene olmaz mı?
Olabilir, ancak nadiren görülür. Bunlar da çoğunlukla aktif olmayan uykudaki kenelerdir. Bunlar daha çok ahırların çatlak ve yarıklarında bulunur. Ancak KKKA hastalığında taşıyıcılık (vektörlük) grubunda yer alan ancak ülkemizde KKKA hastalığında taşıyıcılığı henüz belirlenmemiş olan diğer bazı kene türleri (Haemaphysalis sp gibi ) nadiren sonbahar ve kış aylarında dahi hayvanlar üzerinde bulunabilir. (Rhipicephalus türleri ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında, Boophylus annulatus türleri neredeyse bütün yıl görülebilmekte, Dermacentor türleri ise sonbahar aylarında, hayvanlardan kan emmektedir).
Kenelerin kışı, ahırların duvarlarında geçirmesi mücadele açısından önemli midir?
Keneler ya kan emip doymuş halde ya da hiç kan emmemiş aç halde kışı, ahırların kerpiç, tuğla, briket aralarında ya da toprakta çatlak ve yarıklarda geçirir. İlkbaharda havalar ısınınca kışı aç geçirenler kan emecek konak aramaya başlar. Doymuş yavrular (larva ve nymph) gömlek değiştirerek aç hale gelir ve etrafındaki sıcakkanlı ne bulursa yapışıp kan emmeye çalışır. Kışı doymuş dişi olarak geçirenlerse ilkbaharda yumurtlamaya ve yeni nesiller meydana getirmeye başlar.
Bu nedenle ahırların kış döneminde sıva ve badana yapılması duvar içindeki keneleri hapsedeceğinden, mücadele açısından çok yararlıdır.
Biliyoruz ki keneler kan emmeden gelişemez ve çoğalamaz. O halde aç kene ne kadar yaşar?
Aşırı sıcak ve kuru hava (nemsizlik) kenelerin ömrünü kısaltan en önemli unsurlardır. Yumuşak keneler aç halde hiç kan emmeden 15 yıl kadar canlı kalabilirler. Ancak KKKA hastalığında taşıyıcı olan kene türü dahil sert kenelerin erginlerinin açları en fazla 10- 12 ay kadar, aç larvaları 3- 4 ay, aç nymphleri ise 5 ay kadar canlı kalabilir. Bu süre sonunda öleceklerini bildikleri için bu kenelerin aç halleri sürekli kan emecek hayvan ararlar. Bulduklarında da yürüyerek üzerlerine gelir ve vücudun terleyen (nemli) kısımları ile derinin ince olduğu yerlere öncelikle tutunarak, müdahale edilmezlerse, doyuncaya kadar kan emerler.
Keneler kan emmediği zaman ne yapar?
Aç halde ise kan emecek konak arar. Doymuş yavru ise toprakta gömlek değiştirir ve bir sonraki gelişim safhasına geçer. Ergin doymuş dişi ise toprakta (yerde) bir süre bekler (10- 50 gün) ve yumurtlamaya başlar. Ortalama 20 gün (bazen bir ay) yumurtlar. Yumurtalardan yavru (larva) çıkar (15- 20 gün). Yavrular (larva) bir haftada sertleşir ve kan emmeye hazır hale gelir. Bu dönemler hep konak dışında yani yerde geçer.
Genelde hastalık etkenleri insanlara ve hayvanlara nasıl bulaşır?
Bazıları havadan, bazıları ise su ve gıdalarla kendisinin veya yumurtalarının alınmasıyla direkt (insanlarda barsak solucanı yumurtası gibi) bulaşabildiği gibi, bazıları haşere ve sinek sokmasıyla (insan sıtması gibi) dolaylı bulaşır.
KKKA hastalığında keneler taşıyıcı ve bulaştırıcı rol oynadığı için burada dolaylı bulaşma söz konusudur.
Kene öldürür mü?
Keneler kan emmekle insan veya hayvanı öldürmez, nadiren rahatsızlıklara yol açan türler olsa da keneler asıl, insan veya hayvanlara kan emerken bulaştırdıkları hastalık etkenlerinden dolayı önem taşırlar. KKKA hastalığı da bunlardan birisidir. Yani insanı hasta eden veya öldüren kene değil, bulaştırdığı hastalık etkenidir.
Keneler çok hastalık (etkeni) taşır mı?
Keneler dünyada insan ve hayvanlarda çok sayıda hastalık etkeni taşımakla birlikte, Türkiye’de bu hastalıkların sayısı şimdilik çok fazla değildir: Hayvanlarda sıtma (babesiosis) ve zehirli sıtma (theileriosis) hastalıkları ile insanlarda KKKA hastalığı ve Lym diseases (borreliosis) hastalıkları ülkemiz için önem taşımaktadır. Yine çeşitli kene türleri tarafından taşınan ancak ülkemizdeki durumu bilinmeyen Humma etkenleri de kene kaynaklı hastalıklar arasında önem arz etmektedir.
Nerelerde kene olur?
Keneler kan emecek hayvan bulunan, ormanlık, çayır ve mera gibi nemli bölgeleri çok sever. Bu nedenle Türkiye’de evcil (deve, sığır,manda, koyun, keçi, kedi, köpek, tavuk) veya yabani hayvan (domuz, çakal, tilki, tavşan, kuş, fare, kaplumbağa) olan her yerde kene vardır. Ahır, ağıl, otlak (mera), gibi yerlerde de kene bulunur. Güvercin yuvası bulunan çatılar ve dolayısı ile çatı katında oturan insanlar da kene riski altındadır. Keneler yürüyerek (uçmaz, zıplamaz) hareket etmeleri nedeniyle bahsedilen yerlerden meskenlere de girebilir ve tesadüfen insanlara yapışabilir.
Kene kan emmeye başlarken sivrisinekler gibi kaşındırır mı?
Hayır kaşındırmaz. Kene kan emeceği yere uyuşturucu bir madde bıraktığı için, biz kenenin vücudumuzdan kan emdiğini fark edemeyiz.
Keneyi kan emerken ellemezsek ne olur?
Kene kan emmeye devam edeceği için, gün geçtikçe büyür. Yavru veya ergin dönemine göre 3- 15 gün içinde doyduktan sonra kendiliğinden düşer.
Kene yapışır yapışmaz KKKA etkenini verir mi?
Hemen vermez. Bu nedenle riskli bölge dönüşünde, piknikten gelindiğinde, sağımdan sonra ve eve dönüşte hatta gün içinde farklı zaman aralıklarında mutlaka kene kontrolü yapılması gerekir. Kene bulunması durumunda vakit geçirmeden çıkarılması, KKKA hastalığı riskini en aza indirir.
Kene ve kene kaynaklı hastalıklar açısından kimler risk altındadır?
Kene enfestasyonuna maruz kalma konusunda hayvancılıkla uğraşanlar, mezbaha çalışanları, çiftçilikle geçimini sağlayanlar, kırsal kesimde yaşayanlar, avcılar, kırsalda görev yapmak zorunda olan askeri personel ile sağlık personeli, veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri risk grubunda yer almaktadır.
KKKA ülkemizde nerelerde görülür?
Bu hastalık daha çok Kelkit vadisi boyunca görülmekte ancak, gerek büyükbaş hayvan hareketleri ve gerekse buralardan diğer bölgelere giden ve hastalık etkenini taşıyan kene veya hayvanlarla her bölgemize yayılma eğilimi göstermektedir. Hastalığın bu bölgede ilk çıkışında doğal dengenin bozulması (yayla yasağı nedeniyle yaban hayatında ve vektör kene sayısında aşırı artış) en önemi sebep olarak görülmektedir.
KKKA hayvanlarda belirgin bir rahatsızlığa ve belirtiye yol açmamaktadır. Bu nedenle adı geçen bölgelerden rahatlıkla damızlık hayvan satın alınarak diğer bölgelere götürülebilmektedir. Bu da hastalığın yayılışı açısından risk oluşturmaktadır.
KKKA hastalığı biyolojik bir saldırı silahı olabilir mi?
Bu hastalık etkeni ABD’nde Savunma Bakanlığının biyolojik silahlar listesinde yer almakla birlikte, ülkemize biyolojik saldırı amaçlı atılması mantıklı değildir. Bu hastalığın II. Dünya savaşı yıllarından beri bilindiği sır değildir. Hastalık Dünya’da ilk kez ikinci dünya savaşının sonlarında 1944 yılında Kırım’da görülmüş, daha sonra 1956’da Afrika’da Kongo’da ortaya çıkmış ve 1968 yılında her iki hastalığı da aynı etkenden kaynaklandığı saptanmış, 1979 yılında KKKA hastalığı adını almıştır.
Ülkemizde Kelkit vadisi’nde tespit edilmeden önce de bu hastalığın varlığından bahsedilmektedir. Etkenin göçmen kuşlarla taşınmış olması kuvvetle muhtemeldir. Hastalığın çıkışı doğal denge bozukluğu ve küresel ısınmayla direkt ilgilidir.
Genel olarak vektör aracılığında yayılan hastalıkların biyolojik saldırı ajanı olarak kullanılması pratik değildir. Bu anlamda hava ve su ile bulaşan ajanlar daha etkilidir. Yine bir ajan biyolojik saldırı amaçlı kullanılmadan önce aşısının ve tedavisinin bilinmesi gereklidir. Aksi halde ajanın nereye kadar yayılacağı bilinmediğinden, geri tepmesi söz konusudur. Bilindiği üzere KKKA hastalığında henüz koruyucu bir aşı olmayıp, etkenine direkt etkili bir ilaç seçeneği de mevcut değildir. Bu hastalık Türkiye ile birlikte 30 kadar görülmekte olup, bu ülkeler arasında Avrupa Birliğine üye ülkeler de bulunmaktadır. Hastalıkta ana vektör olan kene türü ise (H.marginatum marginatum) Türkiye ile birlikte hemen bütün Akdeniz ülkeleri (Kuzey Afrika ve Güney Avrupa) ve Hindistan’a kadar birçok ülkede görülmektedir. Yılda 3.000’den fazla insanını trafik kazalarına kurban eden bir ülke olan Türkiye’de KKKA hastalığı, olsa olsa OK kadar etkili çok ilkel bir silah olabilir belki de. Yukarıdaki bu unsurlar göz önüne alındığında KKKA hastalığının biyolojik amaçlı bir silah olarak kullanılmış olması mümkün görülmemektedir.
Üzerimizde kene gördüğümüzde ne yapmalıyız, neleri yapmamalıyız?
Kan emen kene üzerine herhangi bir ilaç, kolonya v.s. uygulamamalı, sigara değdirerek bıraktırmaya çalışmamalıyız. Keneyle asla çıplak elle temas etmemeli, taşla ezerek patlatmamalıyız. Ucu sivri olmayan (batıp keneyi patlatabilir) tercihen küt ve eğri uçlu küçük bir pens ile yandan, ağzına yakın sıkıca tutarak (ezmeden- koparmadan) kan emme istikametinin zıt yönünde yavaş yavaş çekerek çıkarabiliriz. Yine eldiven kullanılması şartıyla, kan emen kene elle ağzına yakın tutularak (çok sıkmadan- patlatmadan) ve düzenli bir güç uygulamak suretiyle geriye doğru çekilerek de kolayca çıkarılabilir. Çıkardığınız veya yerde bulduğumuz bir keneyi asla ezip öldürmeyiniz. İçerisinde çamaşır suyu veya kolonya bulunan küçük bir kap (penisilin şişesi v.b.) içerisine atarak ölmesini sağlayınız. Kan emen keneyi kendiniz çıkaramayacaksanız, vakit geçirmeden bir sağlık kuruluşunda kenenin çıkarılmasını sağlamalıyız.
Korunma önlemleri ve kene mücadelesi tam uygulandığında kene sorunu biter mi?
Asla bitmez. Kene ile mücadele ve keneden korunma önlemleri sürekli yapılması gereken uygulamalardır. Tıpkı şeker hastalarının ömür boyu ilaç alması ve diyet yapması gibi, kene mücadelesi ve korunma önlemleri de süreklilik arz etmeli, bunlar sürekli uygulamalar haline getirilmelidir.
Kenelerden korunmada en etkili yöntem nedir?
Nisan/ Eylül arası kişisel önlemler (uygun elbise, ilaçlı elbise, piknik alanları gibi riskli bölgelere dikkatli girmek, sık kene kontrolü, üzerimizde kene bulunduğunda en kısa sürede çıkarma) ve evcil hayvanların belirli aralıklarla kenelere karşı akarisit (ete, süte geçmeyen) ilaçlarla ilaçlanmasıdır.
Neye ve kime inanacağız?
Son günlerde kamuoyunun gündemine giren keneler üzerine, uzun yıllardan beri veteriner hekim Entomologlar (Böcek bilginleri) tarafından hem sahada hem de laboratuarda araştırmalar yapılmış ve çalışmalar devam ettirilmekte (evcil hayvanlarda ölüme kadar varan bazı hastalık etkenlerinin taşıyıcılığını yapması nedeniyle) olup, ülkemizdeki kene türleri tanınmakta ve birçok özellikleri iyi bilinmektedir.
Türkiye’de bulunan kene türleri, bunların hangi mevsimde hangi dönemlerinin hangi hayvanlarda bulunduğu, ne zaman, nereye ve yılda kaç kez yumurtladığı, yine önemli hastalıklarda taşıyıcı (vektör) olan kene türlerinin hangi bölgelerde, hangi oranda bulunduğu, hangi hayvanlardan kan emdiği, gibi faktörler, eksikleri bulunmakla birlikte önemli oranda tarafımızca bilinmektedir. Ancak epidemiyolojik veriler sürekli değiştiği için bu konudaki çalışmalara da devam edilmektedir. Halen hastalık çıkan bölgedeki kene çalışmaları (hayvanlardan kene toplanması, teşhis edilmesi, biyolojik özellikleri ve mevsimsel aktivitelerindeki davranış şekilleri, enfekte olup olmadıkları gibi) bölgedeki veteriner hekimlerle işbirliği içerisinde bazı veteriner hekim entomolog öğretim üyelerince yürütülmektedir.
Keneler konusunda önce veteriner hekim entomologlar daha sonra da veteriner hekimler yetkin ve bilgilidirler.
KKKA hastalığı konusunda ise hastalık, her ne kadar belirti vermeden hayvanlarda bulunsa da, bir insan hastalığı olup insanlarda ölümle sonuçlanan rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Bu nedenle insanlarda bu hastalık hakkında yetkili ve birikimli meslek mensupları önce Tıp hocaları daha sonra tıp doktorlarıdır. Bu detayların kamuoyunca bilinmesinde yarar vardır.
Televizyonlarda meşhur olmak için kendini göstermeye çalışan, bazıları unvanlı da olsa konu ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, hatta hayatında hiç kene görmeyen, keneyi resimlerine bakarak tanımaya çalışan bir takım kişiler, bazı literatür bilgilerine dayanarak farklı ve dikkat çekici söylemlerde bulunduğunda asla şaşırmayınız. Yetkililerce (Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı yetkilileri gibi) ifade edilmeyen söylemlere de prim vermeyiniz. Kuş Gribi ve deprem konularında olduğu gibi, kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan bilgi kirliliğinden kendinizi ve aile bireylerinizi koruyunuz. Hiçbir şey bilmiyorsanız, sadece çakışan (herkesçe üzerinde mutabık kalınan) ortak söylemlere kulak veriniz.
Kene konusundaki son mesaj!
Kamuoyuna, çevre ilaçlaması yapılarak kenelerden hemen kurtulacağımız izlenimi verilmesinden kaçınılmalı, uzun yıllar kenelerle birlikte yaşamak zorunda kalabileceğimiz, bu nedenle de keneyle mücadele ve korunma önlemlerinin süreklilik arz etmesi gerektiği ve mücadelede hiçbir önlemin tek başına yeterli olmadığı bilinmelidir. Ayrıca yapılan ve yapılacak kene mücadelesi ile kenelerden korunma önlemlerinin keneleri tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olamayacağı, bunun imkansız olduğu, mücadele yöntemlerinin sayıyı azaltmaya yönelik olduğu da unutulmamalıdır.
Günümüzde en etkili yöntem, kişisel korunma önlemleri ile hayvanlar üzerinde ve ahırlarda yapılacak mücadeledir. Hiç kimse mucize ya da mucizevi yöntem beklememeli, bahsedilen korunma önlemlerine titizlikle uygulamalıdır.
* Lütfen keneden değil, onu kan emerken geç fark etmekten korkunuz mesajı halka belletilmelidir.