Prof. Dr. Aydın GÜREL İ.Ü Veteriner Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı
Hayvanlar ve insanlar için bilinen en eski hastalıklardandır. Gerek hayvan sağlığını gerekse insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen başta akciğer olmak üzere değişik organ ve dokularda kazeöz ve kireçlenmeyle karakterize tüberküllerin oluşumuyla tanınan bakteriyel bir hastalıktır. Kronik ve bulaşıcı özelliğe sahiptir. Dünyanın hemen hemen her yerinde evcil ve yabani hayvanlar ve kuşlar arasında görülür. Hayvanlardan insanlara geçebilen önemli zoonoz bir hastalıktır.
Etiyoloji: Hayvan türüne göre farklı etkenler vardır. Etken mikobakteri genusuna ait bakterilerdendir. Mikobakterium huminis insanda, M. bovis sığırda, M. aviumda kuşlarda hastalık oluşturan mikroorganizmalardır. Mikroorganizma, Gram(+), sporsuz, hareketsiz ve asidorezistans özelliğe sahiptir. Mikobakterilerin hücre duvarının kimyasal yapısı karmaşıktır. Gerçek anlamda bilinen bir kapsülü yoktur. Hücre duvarında diğer mikroorganizmalardan farklı olarak yüksek oranda lipid içerir. Buna bağlı olarakta bu bakteriler asitlere karşı direnç gösterirler ve normal laboratuar boyalarına karşıda geçirgen değildir. Yani bu boyalarla boyanmazlar. Tüberküloz bakterileri en iyi olarak Ziehl-Neelsen yöntemiyle boyanırlar. Bu boyamada mavi zemin üzerine pembe renkte basiller olarak görülürler. Aerobik bir mikroorganizmadır ve laboratuarda genel amaçlı besi yerinde üremez, sadece özel besi yerinde üretilebilir. Bu besiyerlerinde çok yavaş üreme gösterir. Uygun üreme ısısı 37oC dir ve koloniler gözle görülebilecek düzeye 3-5 hafta içinde ulaşabilir bazı durumlarda bu süre daha da uzayabilir. Etken üretiminde kullanılan birçok katı ve sıvı besiyerleri vardır. Bunlardan Loewenstein-jensen, Stonebrink, Dorset, vb bazı katı besiyerleri olarak, Dubos, Praskaver, Beck’te bazı sıvı besiyerlerine örnek olarak söylenebilir. Ayrıca bu amaçla kullanılabilen yarı sentetik(Middlebrook-Cohn) ve Soutan, Lockman gibi sentetik besiyerleride vardır. Hastalığı oluşturan etkenlerin hepsi bu besi yerlerinde aynı özellikte üremeler göstermez. Örneğin sığır tipi tüberküloz etkeni mikobakterium bovis, gliserinli ortamlarda cok iyi üreme göstermez, bu nedenle bu etkenin üretilmesinde bileşiminde gliserin bulunmayan besiyerleri kullanılır. Aksine insan ve kuş tipiyse genellikle gliserinli besi yerlerinde daha bol ürer ve gelişir. Mikobakterium bovis ve diğer tüberküloz etkenlerinin biyokimyasal aktiviteleri zayıf veya değişkendir. Bu nedenle tip ayrımında bu özelliklerden yararlanılmaz. Mikobakterilerin hücre duvarı 3 tür maddeden yapılmıştır. 1-Lipidler 2-Proteinler 3-polisakkaridler. Bunların hücre duvarında diğer bakterilerin aksine çok fazla miktarda lipid ve lipoid maddeler bulunur. Lipidler mikolik asit içerir ve bu hücre duvarında lokalize olmuştur. Bunlar hücre duvarında protein ve sakkaridlere bağlanmış olarak bulunurlar ve hücrenin kuru agırlığının yaklaşık %60’ını oluştururlar. Hücre duvarında bol olarak bulunan lipidler organizmanın sıvı ortamda birbirlerine yapışarak üremesini, boyalara karşı geçirgensizliğini, yavaş üremelerini ve vucutta hücresel reaksiyonların oluşmasını sağlar. Mikroorganizmada bulunan fosfatid fraksiyonları, enfeksiyonlarda vucutda tüberkel ve kazeifikasyon oluşumunda görevlidir. Etkenin asido-resistans özelliği, içerdiği mikolik asit ile ilgilidir. Lipidleri giderilen etken bu özelliğini kaybeder (Boyamada ısıtma bu amaçla yapılır). Hücre duvarında bulunan proteinler, lipidlerle baglı durumdadır ve konakçı vucudunda tüberkulin’e karşı reaksiyonu meydana getiren bu kısımdır. Ayrıca antikor oluşumundada etkileri vardır. Polisakkaridler ise diğer maddelere karşı daha az oranda bulunurlar ve bunlar hipersensivite ve invitro antijen- antikor reaksiyonlarında görev alırlar.
Tüberküloz etkenlerinin endo ve ekzotoksinleri yoktur. Bu etkenler fiziksel ve kimyasal maddeler karşı oldukça dirençlidir. %2lik fenolde, %1lik kresolde, %3’lük formalinde ve %5lik NaOH’de 4 saat içinde ölürler. Balgam içinde 3 ay, merada, toprakta, gübrede 2-6 ay canlılıklarını ve etkilerini sürdürürler. Kurumaya karşı dayanıklıdır ve kuru insan balgamında aylarca infektivitelerini korurlar. Pastörizasyon ısısında ölmelerine rağmen, bazı etkenler 75-80o C ye yaklaşık 5-10 dakika dayanabilmektedir. Direk güneş ışığına ve ultraviyole ışınlar etkeni kısa sürede öldürür. %70-90oC lik alkolde yaklaşık 5-10 dk içinde ölürler.
Tüberküloz etkenlerinin sıvı besi yerlerinde üretilmesi ve saflaştırılması ile elde edilen tüberkülin, özellikle enfekte insan ve hayvanların tespitinde kullanılır. İlk defa KOCH tarafından hazırlanmıştır. Daha sonra Siberd ve Long tarafından geliştirilmiştir ve purifiye edilmiştir. Purifiye tüberkülin preparatında etkene ait proteinler bulunur ve buda bunun daha etkili olmasını sağlamıştır. Bu tip tuberkuline PPD (purifiye protein dermative) adı verilir. Ülkemizde kanatlı ve memeli için PPD tüberkülin üretimi yapılmaktadır.Yapılan detaylı çalışmalar sonucunda Dr.Vet.Med.Güerin sığır tipi tüberküloz etkenlerinin virulans’ını azaltarak, karakteri sabit bir suş haline getirmiştir. BCG (Bacille Calmette Güerin) olarak isimlendirilen bu suş insanlarda tuberkuloza karşı immunizasyonda başarı ile kullanılmıştır. Fakat aynı amaçla hayvanlarda başarılı olmamıştır. Bu nedenle hayvanları korumada BCG kullanılmaz. BCG canlı mikroorganizma içerdiğinden veya bunlardan oluştuğundan tüberkülozlu veya tüberküloz etkeni taşıyan şahıslarda uygulanmaz. Bu nedenle bebeklerde ve tüberkülin’e negatif yanıt verenlerde kullanılır.
Patogenezis: Hayvanlarda tüberküloz etkenleri vucuda çoğunlukla solunum ve sindirim yolu ile girer. Bunun dışında seyrek olsada çiftleşme ile sperma vasıtasıyla ve derideki yaralardan veya kongenital olarakta bulaşma olabilir. Hayvanlar arasında tüberkülozun en fazla rastlandığı sığırlarda bulaşma yolu çoğunlukla solunum yolu, kanatlı ve domuzlarda ise sindirim yoludur. Etken olarak Mikobakterium bovis, Mikobakterium avium, Mikobacterium suis, bazende Mikobakterium huminus izole edilmektedir. Bovis çoğunlukla sığırlarda hastalık oluştururken, bazen domuzlarda; Avium çogunlukla kanatlılarda enfeksiyon olustururken, bazende sığır ve domuzlarda izole edilmiştir. Bunlar yanında sahipleri tüberküloz olan bazı kedi ve köpeklerde tüberküloz hastalığı tespit edilmiştir. Duyarlı konakçının vucuduna giren virulent etkenler girdikleri bölgede dokuda yerleşerek orada yabancı bir cisim gibi etki yaparak, üremeye başlar. Burada etkeni ilk olarak polimorf lokositler karşılar ve onları fagozite eder ve sonuçta bölgede değişik oranda bir lokosit yığılması olur. Bu hücreler tüberküloz etkenlerini tam olarak yok edemez, hatta etkenlerden salgılanan bazı maddelere bağlı olarak bu lokositler ölmeye başlar ve etkenler tekrar serbest hale gelir. Bu süre ortalama 24- 48 saattir. Bu arada bölgeye kan ile monositik makrofajlar ve histiyositik hücreler gelir, bunlar etkenleri (mikroorganizmaları) fagosite eder, mikroorganizmalarında açığa çıkan lipoid vb. maddelere bağlı olarak makrofajlar şekil değiştirir ve epiteloid tipte makrofajları oluşturur, bunlarda kendi aralarında birleşerek langhans tipi dev hücreleri meydana getirirler. Bu lezyon tüberkülozda vücutda oluşan ilk lezyondur ve çogunlukla gözle görülecek kadar büyük olmaz. Bu lezyonlar ortalama 10 gün içinde oluşur. Bu ilk lezyonun çevresinde zamanla ikinci, üçüncü lezyonlar gelişir ve lezyonların orta kısımları zamanla kazeifikasyon nekrozuna uğrar ve kireçlenir. Bu ilk lezyondaki etkenler, serbest veya makrofajlar içinde, götürücü lenf damarları vasıtasıyla bölgesel lenf yumrularına ordanda genel kan dolaşımına karışarak, yayılır, yani generalize olur. Hayvanlarda etkenler, çoğunlukla akciğer meme uterus, pleura gibi organlara giderler ve oralarda da mikropları retikulo endothelia sistem(RES) hücreleri karşılar ve benzer tip lezyonlar oluşturur. Tüberküloz etkenin gittiği organda oluşturduğu ilk lezyona primer effekt adı verilir. Etkenler aynı organın lenf yumrularında da lezyon oluşturabilirler bu durumda da iki lezyona birden primer kompleks adı verilir. Her vakada etkenin gittiği bir organda primer effekt şekillenirken her zaman primer kompleks durumu oluşmayabilir. Bazı durumlarda da özellikle konakçının vucud direncinin yüksek olduğu durumlarda, organdaki primer effekt kapsüllenebilir veya fazla gelişmez fakat lezyonda, yayılmasada mutlaka canlı etken vardır. Bu şekildeki lezyonlar röntgenlerde görülmez sadece tüberkulin testi ile pozitiflik saglanır. Bu tür vakalarda hayvan yaşamına sorunsuz devam ederken, yaşam konforunda meydana gelen değişim durumlarında, aşırı strese bağlı olarak lezyonlardaki etkenler tekrar aktive olurlar ve kan ile yayılırlar. Buna re enfeksiyon adı verilir. Bu durumda gelişen lezyonlar daha şiddetli olur. Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre Tüberküloz hastalığının en fazla görüldüğü sığırlarda bulaşma yolunun solunum yolu ile olduğudur. Bu bulaşma kalabalık ahırlarda direk olarak aksırık tıksırıkla olan damlacık enfeksiyonu şeklinde olabildiği gibi, zaman zamanda agız yolu ile alınan etkenlerin larinks- farinks’teki lezyonlardan girerek, kan yolu ile solunum organlarına gelişi şeklinde olur. Özellikle domuz ve kanatlılarda ise bulaşmanın en çok sindirim yoluyla olduğu kabul edilir. Buna bağlı olarak ilk lezyonlar çoğunlukla bağırsak lenf yumruları barsak ve karaciğer gibi sindirim organların da şekillenir.
Hastalıkta oluşan lezyonların tipi ve yaygınlığı, etkenin patogenitesi, konakçının direnci ve yayılma yolu ile direk olarak ilişkilidir. Etken patogenitesi yüksek, konakçı direnci düşük ise kana karışan yani generalize olan etken değişik organlarda iğne başı veya mercimek büyüklüğünde yoğun milier tüberküller şeklinde lezyonlar oluşturur. Etkenin patogenitesi fazla yüksek değilse konakçı direncide iyi durumda ise bu durumlarda organlarda farklı boyutlarda noduler tarzda lezyonlar meydana gelir. Etkenin patogenitesi çok yüksek bu karşın konakçının direncinin düşük olduğu veya konakçının tuberkuloz etkenine karşı aşırı duyarlı olduğu durumda ise organlarda yaygın kezeifikasyon nekrozu veya eksudatif özellikte lezyonlar gelişir.
Klinik Bulgular: Tüberküloz hastalığında klinik tablo etkenin yerleştiği yere göre değişir ve hastalık genellikle kronik seyirlidir. İnkubasyon periyodu mikrobun patogenitesine, dozuna giriş yerine ve konakçı duyarlılığına bağlıdır. Deneysel infeksiyonlarda inkubasyon süresi daha kısadır ve genellikle 3-5 hafta arasında değişir. Hastalığın en fazla görüldüğü sığırlarda, akciğer tüberkülozuna daha fazla oranda rastlanır. Bu durum da, hayvanlarda hafif düzeyde kısa ve kuru öksürük belirgindir. Bu öksürük tek veya arka arkaya iki öksürük şeklindedir. Öksürük hayvanın larinks bölgesinin dıştan sıkılması ile, solunum mukozasının toz ve soğuk hava ile irrite edildiği durumlarda, hayvanın koştuğu durumlarda ve soğuk havada daha belirgin hale gelir. Hasta hayvanlarda yem yediği halde sürekli zayıflama, tüylerde matlaşma ve bozulma, yorgunluk ve halsizlik dikkati çeker. İleri hastalık durumlarında solunum zorluğu, solunum sayısında artış görülür. Burundan kanlı eksudat gelir. Bu aşamada akciğer sesleri anormalleşir. Lenf yumrularının şişerek trakea’ya basınç yaptığı durumlarda solunum güçlüğü belirginleşir. Mediastinal lenf yumrularının şişmesine de bağlı olarakta rumende timpani gelişir. Trakea ve larinkste lezyon varsa bu bölgenein duyarlılığı artar ve öksürük sık ve sert olur. Pleuranın etkilendiği durumda, göğüs üzerine basıldığında hayvan kendini büzer ve öksürük oluşur. Etkenin gıdalarla ağızdan girdiği veya kraşe ile oluşan alimenter tuberkülozda ise ağızdan itibaren sindirim yollarında lezyonlar gelişir ve buna bağlı olarakta gıdaların çiğnenmesi ve yutulmasında aksamalar oluşur. Atipik olarak ishal gelişebilir. Dışkı bazı durumlarda kanlı olur.
Tüberkülozda boğalarda testiste yerleşim olursa, testisler şiş ve ağrılıdır. Tunika vaginalista sıvı birikimi vardır. Dişilerde vaginada vulvada nodül oluşumları görülebilir. Uterus tuberküloz’unda zaman zaman ileri gebelik dönemlerinde abortlar gelişebilir. Bu tip hayvanlarda infertiliteye bağlı gebe kalma durumları zorlaşır. Bazen hayvanın seksüel davranışlarında farklılaşma gelişebilir. Meme tüberküloz’unda supramamal lenf yumrularında şişmeler, meme dokusunda sertlikler gelişir. Süt miktarı azalır fakat çoğunlukla sütün görünümünde bozukluk oluşmaz. Meme tüberkülozunun erken dönemlerinden itibaren, çıkan sütte bol miktarda etken bulunur. Bu sütler bulaşmada ve hastalığın yayılmasında önemli kaynaktır.
Makroskobik Lezyonlar: Hayvanlarda tüberküloz hastalığında en fazla ve en tipik lezyonlar çoğunlukla akciğer, meme, lenf yumruları, pleura gibi organlarda gelişir. Bunlar yanında özellikle domuz ve kanatlılarda sindirim yoluyla alınan etken ilk lezyonlarını bağırsak, karaciğer gibi sindirim organlarında oluşturur, daha sonra kana karışıp akciğerlerde de lezyonlar meydana getirir. Yayılma çogunlukla kan yolu ile olduğu için, çoğu vakalarda birden fazla lezyonlar gelişir. Bunun yanında özellikle güvercinlerde diğer organlarda en azından makroskobik lezyonlar gelişmeden sadece deri üzerinde, çoğunlukla kanat eklem bölgelerinde, gagada, göğüs derisi üzerinde nodüler tipte tek lezyonlar gelişebilir. Buzağılarda kongenital bulaşma durumunda erken yaşlarda –ortalama 7-8.haftalara kadar erken dönemde, sol karaciğer lobunda ve karaciğer lenf yumrularında tüberkülaza özgü lezyonlar meydana gelir. Tubekuloz hastalığında hayvanlarda gelişen lezyonlar iki tiptir. 1) Produktif-infiltratif tip; Bu tipte lezyonların mikroskobik yapısı, epiteloid- histiosit tipte makrofaj, mononukleer yangı hucrelerinden oluşan ve orta kısımları koagüle yada kazeifiye, granulamatöz tipte veya granulom yapısında miliar-submiliar veya nodüler tarzda lezyonlardır. Bunlar organlarda veya lenf yumrularında etkenin patojenitesine göre çok sayıda ve aynı boyutlarda veya farklı boyutlarda noduller tarzında bulunurlar. Bu lezyonların orta kısımları nekroze durumdadır ve çoğunluklar kireçlenme oluşumu vardır. Bu durum, nodülün kesit yüzeyine bıçağın sürtünmesi ile çıtırtı sesinin duyulmasıyla saptanabilir. Bu tip lezyonlarda nekroz durumu sınırlı olabildiği gibi bazende geniş nekrozlar şeklindede olabilir. 2)Eksudatif Tip; Bu lezyonlar çogunlukla akut olaylarda- yani etken patogenitesinin çok yüksek, hayvanın direncinin düşük olduğu durumlarda gelişir. Mikroskobik yapısı fibrin, dejenere durumda veya saglam az sayıda nötrofil, mononüklear hücrelerden ve yogun eozinofilik kitleden oluşan eksudat oluşturur. Bu eksudat ortamda diffuz olarak yayılır. Bazı vakalarda da eksudatif sıvı yerine dokuda yaygın durumda kazeifikasyon nekrozu gelişir.
Nekropsilerde, solunum sistemine yerleşen enfeksiyonlarda burun boşluğu, farinks mukozalarında nodüller, ülserler oluşur ve burundan kanlı-irinli akıntı gelir. Akciğerler ve mediastinal lenf yumrularında değişik boyutlarda kapsüllü, kireçli- kazeifiye nekrozla karakterize lezyonlar meydana gelir. Bazı olaylarda da akciğer dokusunda kavern tarzında lezyonlar gelişir. Pleura tuberkulozunda pleuro üzerinde çok sayıda farklı boyutlarda nodüler lezyonlar tipiktir ve bu tüberküloza incili tuberkuloz adıda verilir.
Sindirim sisteminde en fazla barsaklarda ve mezenteral lenf yumrularında lezyonlar gelişir. Kanatlı tüberkülozunda ise karaciğerde ve fazla sayıda, nekroze granulamatöz lezyonlar belirgindir. Etkenin kan yoluyla yayıldığı durumlarda dalakta çoğunlukla derin lezyonlar oluşur. Dalakta kapsülada gelişen lezyonlar genellikle periton tuberculozuna ilgilidir. Hematojen yayılma durumlarında kemik iliğinde, çoğunlukla mikroskobik lezyonlara rastlanır. Bazı durumlarda ise kemikte özellikle irinli eksudat ile karakterize osteomyelit tipi lezyonlar belirgindir. Generalize tüberküloz olaylarında memelerde tüberküloz gelişme oranı oldukça yüksektir. Memelerde bütün loblarda farklı boyutlarda kazeöz ve bazıları kirçlenme ile karakterize nodüler lezyonlar seyrek olmakla beraber etken patojenitesinin yüksek olduğu durumlardada eksudat oluşumu ile karakterize lezyonlar meydana gelir.
Koyun ve keçilerde tüberküloz olguları cok seyrek görülür ve bu hayvanlarda lezyonlar çoğunlukla mezbahalarda kesimden sonrası organ incelemeleri sırasında saptanır. Bu hayvanlarda enfeksiyon çoğulukla kuş tipi ve sığır tipi etkenle bulaşma ile oluşur. Enfeksiyonda lezyonlar genellikle akciğer, pleura, böbrek lenf yumruları, karaciğer gibi organlarda gelişir ve bu lezyonlarda diğer hayvanlarda bildirilen kazeöz, zaman zaman kalsifiye özellikteki granulom atöz lezyonlara benzer. Atlarda bulaşma çoğunlukla M.bovis ile olur, zaman zaman insan ve kuş tipi ile de enfeksiyon oluşur. Bulaşma çoğunlukla sindirim sistemi yolu ile olur. Lezyonlar en fazla akciğer, dalak, kemik, pleura vb. gelişir.
Kedi ve köpeklerde de çok seyrek olmakla beraber tuberkuloz enfeksiyonu gelişebilir. Kedi ve köpeklerde bulaşma çoğunlukla sığır tipi etkenle olursa da, köpeklerde insan tipi etkene bağlı enfeksiyonlarda bildirilmiştir. Kedilerde bulaşma çoğunlukla enfekte sütlerin içilmesiyle, sindirim yolu ile olur. Evde yaşayan köpeklere açık tuberkulozu olan insanlardan bulaşma olabilir. Bu hayvanlarda lezyonlar genellikle akciğer ve bağırsaklarda gelişir ve lezyonlar granulom yapısındadır ve görünüm olarak tümörlerle karışabilir. Domuzlar her üç etkenle de enfekte olabilir. Bulaşma çoğunlukla sindirim yolu ile olur ve diğer hayvanlarda gelişen lezyonlara benzer özellikte lezyonlar saptanır.
Teşhis: Klinik bulgular ve özellikle nekropsi bulguları tüberküloz hastalığının teşhisinde her ne kadar çok önemli isede bunlara bakarak kesin teşhis yapılamaz. Hastalığın kesin teşhisi için laboratuar muayenelerine gerek vardır. Bu amaçla canlı hayvanda idrar, süt, uterus akıntıları, şüpheli ölü hayvanlarda ise lezyonlu doku ve organlardan inceleme için örnekler alınır.
Bakteriyolojik muayene için alınan örnekler; soğuk zincirle, histolojik incelemeler için alınanlar ise %10’luk formol salin solusyonlarında gönderilmelidir.
Hastalığın teşhisi amacıyla 1- Bakteriyoskopi 2- Histolojik incelemeler 3- Kültür 4- Hayvan deneyleri 5- Serolojik testler 6-Allerjik testler 7- Moleküler teknikler kullanılabilir.
1- Şüpheli marazi maddelerden (süt, idrar, nodüler lezyon içeriği, balgam vb) hazırlanan özel sürme preperatlar özel boya olan Ziehl-Neelsen yöntemi ile boyanırlar. Boyama sonunda mavi zemin üzerinde kırmızı asidorezistans çubuk şeklinde bakteriler aranır. Bunların görülmesi teşhis için önemlidir ve yeterlidir.
2- Histopatolojik incelemeler: Deri üzerinde gelişen lezyonlardan alınan biyopsi veya nekropside organlarda saptanan lezyonlardan alınan parçalardan hazırlanan preperatların, Hematoksilen-Eozin ve Ziehl- Neelsen boyasıyla boyanmasıyla kesin teşhise gidilebilir. Pozitif olanlarda mavi zemin üzerinde kırmızı pembe asido rezistan bakterilen görülmesi veya Hematoksilen ile boyanan preperatlarda da tuberkel yapılarının tespiti teşhis için yeterlidir.
3- Alınan şüpheli materyaller uygun besi yerlerine ekilerek onların sonuçu beklenir. Burada dikkat edilmesi gereken tuberkuloz etkenlerinin üremesi için uygun besi yerleri seçilmelidir. Örneğin M.bovis gliserinli besi yerlerinde iyi üremez, bu nedenle bu etkenin üremesi için gliserinli olmayan besi yerleri seçilmelidir. Aksine insan ve kuş tipi etkenleri için gliserinli besi yerlerinden yararlanılabilir. Tüberküloz etkenleri için 37oCde 8-12 haftalık inkubasyon yeterlidir. Bu süre içinde ekilen materyalde etken varsa, üremeler olur. Yapılan biyokimyasal testlerle tip tayinide yapılabilir ve kesin teşhis yapılmış olur. Bu teşhis kesin teşhis ve tip tayini için ideal olan yöntemdir. Fakat inkubasyon süresinin uzun olması tercihi azaltmaktadır.
4- Hayvan deneyleri: Şüpheli materyallerin kobay ve tavşan gibi deney hayvanlara ekimi şeklinde yapılan bir uygulamadır. Eğer etken varsa bu hayvanlarda doku ve organlarda bilinen tüberkuloz lezyonları gelişir: Bu da uzun süre gerektiren bir teşhis yöntemidir.
5-Hayvanlarda tuberculoze teşhisinde serolojik yöntemler(aglutinasyon komplement fikzasyon. indirect hemaglutinasyon vb.) kullanılmaz, ve pratik bir değeri yoktur. Bu testlerde yanlış pozitif sonuçlar çoğunukluktadır. Zaman zaman enfekte hayvanlar yanında enfekte olmayanlarda da pozitif sonuçlar verebilmektedir. Tüberküloz hastalığı teşhisinde serolojik testlerin yeterli spesifiteye ve duyarlılığa sahip olmadığı kabul edilse de, son dönemlerde FAT, RIA, Elisa, gamma interferon, gibi tekniklerle daha güvenilir sonuçlar alındığı bildirilmektedir. 6-Allerjik Testler: Sığırlarda tüberkülozlu hayvanların klinik tespitinde çokça kullanılan bir yöntemdir. Burada mikobakteri proteinlerine karşı gelişen gecikmiş aşırı duyarlılıktan yararlanılır. Tüberkülin testi adı verilen bu test, canlı hayvanlada uygulanan tek testtir.
Bu testlerin en iyi uygulama yeri boynun iki yanının orta kısmıdır. Bu bölge kılları kırpıldıktan sonra bir bölüme avian PPD (tuberkulin) bir kısmada mamalian PPD’den 0,1ml deri içi uygulanır ve testin sonuçları 72 saat sonra değerlendirilir. Bu dönemde uygulanan deri kısımlarında lokal reaksiyonlara (ağrı, şişlik, sıcaklık) dikkat edilir ve deri kalınlığı kumpasla ölçülür. 3mm ‘ye kadar olan kalınlaşma negatif olarak, 3-4 mm arası kalınlaşma şüpheli, 4mm’den fazla kalınlaşma pozitif olarak değerlendirilir.
Hastalığın Dünyadaki Durumu: Tuberkulozis özellikle sığır yetiştirilen ülkelerin bir çoğunda yaygın olarak bulunmaktadır. Fakat gelişmiş bir çok Avrupa ülkesinde yapılan ileri düzeydeki kontrol ve eradikasyon çalışmalarıyla hastalık en alt düzeye indirilmiş veya eradike edilmiştir. Uluslararası epizootiyoloji Ofisi(OIE) raporlarına göre Avrupa’da yer alan Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Norveç, İsveç, Estonya, İzlanda, Kıbrıs gibi ülkelerde hastalığın eradike edildiği bildirilmiştir. Örnek olarak verilecek olursa; 1942 yılında İngilterede ineklerde tüberküloz oranı %40 iken o dönemden itibaren uygulanan ciddi çalışmalar ve programlarla bu oran 1947’de %20’ ye düşürülmüştür. Günümüzde bu oran %0.6 civarındadır . 1987-1995 FAO raporlarına gore 1928’den beri Kıbrıs, 1972’den beri İsrail, Suriye 1988’den beri hastalıktan arıdır. Almanya’da 1950’li yıllarda %40 olan tübeküloz insidansı, 1988’de %0.025’e düşürülmüştür. ABD’de 1993’de %0.6 olan insidans bugün %0.02dir. Macaristanda ise 1964’de%25 olan insidans, 1980’li yıllarda başlatılan çalışmalar sonucu günümüzde %0.9’a düşürülerek hastalık tamamen eradike edilmiştir.
Ülkemizdeki Durumu: Gelişmiş ülkelerde hastalığın insidensi ciddi çalışmalarla düşürülmesine rağmen tüberküloz hastalığı dünyada yaygın olarak varolan önemli bir hastalıktır. Ülkemizdede öncelikle üzerinde durulması gereken zoonoz hastalıklardan birisidir. OIE raporlarına gore ülkemiz de tuberkuloz hastalığının görüldüğü ülkeler arasındadır.
Hastalık, Türkiye’de 3285 sayılı hayvan sağlığı zabıtası kanununa ve yönetmeliğine göre ihbarı mecburi hastalıklardan birisidir ve hastalıkla mücadele zorunludur. Ilgili bakanlığın hastalıkla ilgili bir yönetmeliği vardır. Ülkemizde koyun ve keçi tubekulozu ile ilgili kayıtlı bir bilgi bulunmamaktadır. Vahşi hayvan tuberkulozuna ilgilide birkac rapor dışında ciddi bir bilgi yoktur. Kanatlı tüberkülozu özellikle tavuklarda 1970’li yılların ortalarına kadar sorun olurken, tavukçulukta entegrasyona geçilmesi ve bakım şartlarının iyileşmesine paralel olarak hastalığa ilgili sorunlar minimal düzeye inmiştir. Ülkemizde tuberkuloz hastalığı özellikle sığırlarda önemeli bir sorundur. En fazla bu hayvanlarda görülmektedir. Buna bağlı olarakta bu hayvanların etini, sütünü kullanan aynı ortamda yaşayan insanlar içinde hastalığın bulaşması ve yaygınlığı için önemli bir kaynaktır.
Sığırlarda yaygın olarak bulunan hastalığın eradikasyonu için, dünyadaki projelere parallel olarak ülkemizde de projeler uygulanmış ve uygulanmaktadır. 1980-1985 yılları arasındaki taramalarda 50mihrakta toplam 82 hayvan pozitif bulunmuştur. 1986 yılında başlatılan mücadele projesinde 153 mihrakta, 1987’de 96 mihrakta hastalık pozitif bulunmuştur. OIE bilgilerine gore 2002’de 49, 2003’de 45, 2004’de isede 75 odakta hastalık pozitif bulunmuştur. Yapılan son ersdikasyon çalışmasında 150 mihrakta hastalık pozitif bulunarak, hastalığın prevalansı %10 olarak belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
1-Akay Ö, Hazıroğlu R, Kutsal O: Bir kedide rastlanan tüberküloz olgusu, Ankara Üniv Vet Fak Derg 32:438 (1985).
2-Alibaşoğlu M, Yeşildere T: Veteriner Sistemik Patoloji, Cilt I-II., Kardeşler Basımevi İstanbul (1987).
3-Anonim: 3285 sayılı hayvan sağlığı ve zabıtası kanunu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Ankara (1995)
4-Anonim: Hayvan Sağlığı Hizmetleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Hayvan Sağlığı Danışma Kurulu Toplantısı, Bilgi Notu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Şap Enstitüsü, Şubat 2006, Ankara (2006)
5-Anonim: Oficce International des Epizooties, World animal health situation, Handistatus 2. Erişim: [www.oie.int/hs2/report.asp]. (2006)
6-Arda M, Minbay A, Leloğlu N, Aydın N, Akay Ö: Özel Mikrobiyoloji. Atatürk Üniv. Yay.,741,279-3 311. (1992)
7-Finegold S. M, Martin W. J,: Mycobakteria. In: Diagnosti Microbiology, 6th, The C. V. Mosby Comp.,USA, p.:338-368. (1982)
8-Gürel A, Arun S.S, Yeşildere T: Üç Farklı Evcil Güvercin Sürüsünde Spontan Tüberkülozis Olguları, İstanbul Üniv. Vet. Fak. Derg., 23(1), 131- 139. (1997)
10- Kutsal O, Sağlam M: Güvercinlerde Tüberküloz Olgularının Değerlendirilmesi, A.Ü.Vet. Fak. Derg., 35(2-3), 545-552. (1989)
11- Morrison W. I, Bourne F.J, Cox D.R, Donneley C. A, Getinby G, Mcinerney J.P, Woodroffe R: Pathogenesis and diagnosisof infection with Mycobakterium bovis in cattle. Vet. Rec. 146, 236-242 (2000)
12- Pamukçu M: Veteriner Patoloji Cilt-II, Solunum ve Dolaşım Sistemi Hastalıkları, Ankara Üniv.Vet.Fak.Yay.:253, Ders Kitabı:155.(1970)
13- Thoen C.O, Himes E. M: Pathogenesis of Mycobakterium bovis infection. Prog.Vet.Microbbiol.Immun.,2, 198-214 (1986)